Cem, bir türlü kendisini gitar öğretmeninin söylediklerine veremiyordu. Gözü devamlı duvarda asılı olan saatteydi. Bir gece önceki telefon konuşmasında dedesi, cumartesi günü birlikte müzeye gideceklerini söylemiş ama hangisi olduğu hakkında bir ipucu vermemişti. Bu yüzden merak içindeydi.
Öğretmeni, “Hayrola Cem, çok mu sıkıldın bugün dersten? Sürekli saate bakıyorsun,” dediğinde yüzü kıpkırmızı olmuştu.
“Hayır öğretmenim. Ders sonunda dedem ve anneannemle buluşacağım. O yüzden biraz heyecanlıyım,” diyebilmişti utanarak.
Öğretmeni, “Tamam şimdi oldu. Hadi son bir defa güzelce parçanı çal da bitirelim dersi,” deyip göz kırpmıştı.
Cem, ders bittikten sonra asansöre binmeye bile gerek duymadan uçarcasına merdivenlerden aşağıya inmiş ve kapıda dedesi Mehmet Bey ile anneannesi Saadet Hanım’ı bulmuştu. Kendisini bekliyorlardı.
Gitar kursu, Cumhuriyet Meydanı’na çok yakın bir mesafedeydi. Bu nedenle güzel havanın onlara sağladığı olanakla Kordon boyunca yavaş yavaş yürümeye başladılar.
Mehmet Bey, “Cemciğim, birazdan çok önemli bir müzeye gideceğiz. Eminim annen ve baban seni daha önce götürdüler ama bir kez de birlikte gidelim istedim,” dedi.
Cem’in merakı iyice arttı. Dedesinin aklından neler geçiyordu acaba?
Sol taraflarında güzel havayla birlikte dalgalanan mavi deniz, sağ taraflarında bir set çekmiş gibi boylu boyunca uzanan yüksek katlı apartmanlar vardı. Mehmet Bey yüksek binaların yanında, mimari özellikleriyle ben buradayım dermiş gibi dikkat çeken iki katlı beyaz renkli tarihi binanın önünde durdu ve gülümseyerek torununa baktı.
Cem hemen anlamıştı gezecekleri müzenin burası olduğunu.
“Aaa... Süperrr... Dedeciğim, burası Atatürk Müzesi. Küçükken gelmiştim ama içerisini çok hatırlamıyorum. Sizlerle gezmek harika olacak!” dedi Cem.
Mehmet Bey, “Cumhuriyetimizin yüzüncü yılına tanıklık etmek hepimiz için büyük gurur ve onur. Ne mutlu ki ben bunu torunumla yaşayabiliyorum Cem. Geçtiğimiz hafta Atatürk’ün İzmir’de geçirdiği günlerle ilgili harika bir kitap okudum. Orada, birazdan gezeceğimiz bu yapıyla ilgili çok güzel tarihi bilgiler vardı. Ben de öğrendiklerimi seninle ve anneannenle paylaşarak bu önemli yapıyı gezmek istedim,” dedi.
Cem, dedesinin ve anneannesinin gözlerindeki o duygu dolu bakışları fark etmişti.
“Çok ama çok iyi düşünmüşsün dedeciğim. Rehberimiz sensin o zaman. Hadi içeri girelim,” diyerek dedesine göz kırptı. O anda kalabalık bir grup içeride gördüklerini heyecanla konuşarak dışarı çıktı.
Cem ve ailesi, birkaç basamak çıkarak yapının zemin katındaki geniş giriş holüne
ulaştılar. Yüksek tavanlı holde çevrelerine bakarlarken tarihi yapılara özgü o buruk koku, bir
bulut gibi etraflarını sardı. Mehmet Bey, bir iki küçük öksürükle gırtlağını temizledikten sonra
Cem’e ve Saadet Hanım’a bir masal anlatır gibi yapının hikâyesini anlatmaya başladı.
“Bu bina aslında eski bir Kordon evi. İlk olarak 1880’lerde halı tüccarı Takfor Efendi tarafından ailesi için yaptırılmış. Fark ettiysen Cem, yapının mimarisi bizim çevremizde gördüğümüz apartmanlardan farklı. Çünkü o yıllarda eski Kordon evlerinin çoğunu Levantenler ya da Rumlar yaptırmış.”
“Dede, Levantenler kimler? İlk kez duyuyorum.”
“Güzel soru Cem. 1700-1800’lü yıllarda, İzmir bir Osmanlı şehri olarak anılırken, Fransa, İtalya, İngiltere ve Hollanda gibi ülkelerden gelip yerleşen ailelere Levanten denirdi. Rumlar ise Yunanistan’dan Anadolu’ya gelip yerleşmiş; kökenleri Yunan olmasına rağmen
burada yaşayan ailelerdir.”
O sırada Saadet Hanım araya girdi.
“Bakın burada yapının mimarisiyle ilgili küçük bir bilgi yazısı var. Dedenin söylediği gibi ‘Osmanlı ve Levanten mimarisi karışımından meydana gelen Neoklasik tarzda bir yapıdır’ yazıyor Cem. Bodrum, zemin, birinci kat ve çatı katından oluşuyormuş ama ziyaretçilerin sadece zemin ve birinci katı gezmesine izin veriliyormuş,” dedi. Mehmet Bey eliyle “gelin” işareti yaptı, “Hadi birinci odadan başlayalım dolaşmaya,” diyerek içeri girdi.
Cem, kalabalık grubun onlar girerken çıkmasına, içeride az sayıda ziyaretçi kalmasına sevinmişti. Rahat rahat dolaşabileceklerdi. Girdikleri yüksek tavanlı odada bilgi panoları ve Atatürk’e ait siyah beyaz resimler vardı.
“Dedeciğim, bu ev neden Atatürk Müzesi olarak kullanılıyor? Atatürk’le ilgisini anlayamadım?”
“Bu soruyu sormakta haklısın Cemciğim. Burası 1930-1934 yılları arasında Ata’nın İzmir’e her gelişinde kaldığı ev. O yüzden müze olarak korunuyor. Size en başından anlatayım. Ev yapıldıktan bir süre sonra Takfor Efendi ve ailesi tarafından terk edilmiş. Daha sonra İzmir’e giren Türk ordusu yapıyı bir süre karargâh olarak kullanmış. Hatta 17 Şubat 1923’te İzmir İktisat Kongresi toplandığında Atatürk çalışmalarını burada yürütmüş.”
Mehmet Bey bunları anlatırken üçü de farkında olmadan ilerleyip toplantı odasının tam önünde durdular. Önemli kararlarının alındığı büyük çalışma masasının arkasında Atatürk ve silah arkadaşlarının silikon heykelleri bulunuyordu. Cem, sanki dedesi onları tarihi bir belgeselin içine sokmuş ve o zamana ışınlanmışlar gibi hissetti. Atatürk’ü bir heykel olarak bile olsa bu denli yakından görmek onu heyecanlandırdı. Karşılarında yurtlarının kurtarıcısı Atatürk vardı.
Meraklı gözlerle Mehmet Bey’e bakan Cem, “Sonra ne olmuş dede?” diye sordu.
“Daha sonra Naim Bey isimli kişi, yapıyı otel olarak kullanmak için kiralamış. İsmini de ‘Naim Palas’ koymuş. Bu yapıyı çok seven Atatürk 1926 yılında arkadaşı İsmet Paşa ile İzmir’e her geldiğinde burada kalmış.”
“Dede, eminim kaldığı süre boyunca bizim gibi Kordon’da uzun yürüyüşler yapmıştır.”
“Yapmıştır Cemciğim. İzmir’i çok sevdiğini ve doğduğu şehir Selanik’e benzettiğini çoğu kitapta okuyoruz. İşte bu şehre ve eve olan sevgisinden ötürü yapı, 13 Ekim 1926 yılında İzmir Belediyesi tarafından satın alınıp, O’na hediye edilmiş. Bu nedenle de ev, Atatürk’ün İzmir Evi olarak anılıyor.”
“Hımm… Peki ne zamandan beri müze olarak kullanılıyor?”
“Atatürk vefat ettikten sonra eşyaları koruma altına alındı. 1941 yılında da ‘Atatürk Müzesi’ olarak hizmet vermeye başladı.”
Cem, dedesinin anlattıklarını soluk almadan dinlerken gösterişli ahşap merdivenden birinci kata çıktılar. Holde cam dolaplar içerisinde, fotoğraflarda birçok defa Atatürk’ün üzerinde gördüğü kıyafetler sergileniyordu.
Heyecanlandı. Sanki Ata her an odaların birinden “Nasılsın Cem?” diyecekmiş gibi hissetti.
Birinci katta Atatürk’e ait yatak odası, çalışma odası, banyo, toplantı salonu, misafir odası, yemek odası, kütüphane ve berber odası bulunmaktaydı. Cem’in kafasından bir sürü soru geçti.
Acaba toplantı odasında hangi kararları aldı?
Bu evde kimleri ağırladı?
Çalışma odasında kimlere mektup yazdı?
Kütüphanesinde hangi kitaplar vardı?
Bu sırada gözü duvarda “berber odası” yazan küçük tabelaya takıldı. Bu dikkatli bakış, Saadet Hanım’ın gözünden kaçmadı.
“Berber odası yazmasına mı şaşırdın bu kadar?” dedi gülümseyerek.
“Değişik geldi anneanne, sence de öyle değil mi?”
Saadet Hanım, “Cemciğim, Atatürk berberine çok güvenirmiş. Bu yüzden de yurtiçi ve yurtdışı gezilerinde hep yanında olmasını istermiş. Evinde de ona özel bir oda olması şaşırtıcı değil bence,” dedi.
Cem, birinci katı gezerken bir yandan dedesini dinledi, bir yandan da anneannesinin cep telefonuyla ilgisini çeken detayların fotoğrafını çekti. Bütün odaları gezdikten sonra müzeden çıkma zamanı geldi.
Kapıdan çıkarken, “Dedeciğim ve anneanneciğim, hem beni buraya getirdiğiniz hem de bu güzel bilgiler için size çok teşekkür ederim. Eve gider gitmez ilk işim öğrendiklerimi, bugünle ilgili anılarımı gezi defterime yazmak, fotoğraflarımı bilgisayarıma aktarmak, olacak. İlk sosyal bilgiler dersinde öğretmenim ve arkadaşlarımla hepsini paylaşacağım,” dedi.
Mehmet Bey ve Saadet Hanım Cem’e gülümserken torunlarının sözleri karşısında duygulandıkları her hallerinden belliydi. Dışarıda son bir defa yapıya baktı Mehmet Bey,
“Cemciğim, gördüğün gibi burası sadece bir müze değil aynı zamanda hikâyesi olan bir ev. Mustafa Kemal, cumhurbaşkanı olarak İzmir’e her geldiğinde burada yaşamış, odalarında zaman geçirmiş, pencerelerinden denizi izlemiş, ülkesiyle ilgili önemli kararlar almış. Bu nedenlerle yıllar boyunca korunması gereken ve İzmir’in en değerli tarihi evlerinden birisi,” dedi.
“Dede, gitmeden önce müzenin önünde bir özçekim yapalım mı?”
“Çok iyi düşündün Cemciğim. Bugünden bize bir hatıra kalır.”
Üçü birlikte sarılarak, geçirdikleri güzel zamanı göstermek istercesine kameraya güldüler. Müze’den yavaş yavaş uzaklaşırlarken Mehmet Bey ve Saadet Hanım Atatürk gibi bir lidere sahip olmanın ne büyük bir gurur olduğu hakkında konuşuyordu.
Cem ise ikide bir arkasına dönüp müzeye bakıyor ve bu geziyle ilgili olarak defterine yazacaklarını, arkadaşlarına anlatacaklarını düşünüyordu.
Kaynak:
TEMA: Tarihi ev, tarihi müze
KONU: Hikâyede, Cem’in dedesi ve anneannesi ile birlikte gittiği Atatürk Müzesi ziyareti anlatılmaktadır.
ANAHTAR KELİMELER: Tarihi ev, müze, Atatürk
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER
Çocuklar tarihi ev ne demek? Çevrenizde hiç tarihi ev var mı?
Şimdi birlikte hayal kuralım çocuklar. Bu tarihi evde Atatürk şık kıyafetleri içinde kahvesini içerken siz de yanında oturuyorsunuz. O anda neler hissederdiniz ve Atatürk’e tek bir soru sorma şansınız olsaydı ne sorardınız?
Bu evle ilgili siz en çok neyi merak ettiniz?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER
Mektup Etkinliği: Hadi çocuklar kalem ve kağıtlarınızı elinize alın ve en güzel yazınızla yurdumuzun kurtarıcısı Atatürk’e bir mektup yazın. Neler anlatmak istersiniz? İsteyenler mektuplarını kipirticocuk@gmail.com adresine gönderip bizimle paylaşabilir.
Resim Etkinliği: Çocuklar okuduğunuz hikayedeki müzede en çok hangi oda dikkatinizi çekti? Atatürk’ün çalışma odası mı? Yoksa kütüphanesi mi? Karar sizin. Merak ettiğiniz bir odayı seçin ve hayal ettiğiniz gibi çizin. Odanın en güzel yerine Atatürk’ü ve kendinizi de yerleştirmeyi unutmayın.
Araştırma Etkinliği: Çocuklar ülkemizde Atatürk ile ilgili görülmesi gereken müzelerin bir listesini çıkarmaya ne dersiniz? Gruplar halinde bu listede bulunan mekânlar hakkında araştırma yapıp arkadaşlarınıza sunum yapabilirsiniz.
Çocuklara aile olmayı, birlikte paylaşmayı, Atatürk sevgisini en şefkatli şekilde işleyerek mimari bir yapının inceliklerini derince paylaşan harika bir yazı olmuş. Hem bizler hem de çocuklarımız keyifle okuyacak, teşekkür ederiz. Sizi takipteyiz, bekliyoruz yeni yazılarınızı!
Çocuklarda toplumsal bellek oluşumuna katkı sunan önemli bir tanıtım, emeklerinize sağlık.
Çocuklara yaşadığı kentin tarihi mekanlarını tanıtmak, farkındalık yaratmak çok değerli. Kaleminize sağlık.