HEYKELTIRAŞ VE AKADEMİSYEN GÖKÇEN ERGÜR KONUĞUMUZ. KENDİSİNE NASIL HEYKELTIRAŞ OLABİLECEĞİMİZİ SORDUK? SANATIN İNCELİKLERİNİ İLK AĞIZDAN DİNLEDİK. HAYDİ BUYRUN BİRLİKTE OKUYALIM.
1. Bize vakit ayırıp sorularımızı cevaplandırdığınız için teşekkür ederiz. Biraz kendinizden bahseder misiniz?
Ben Gökçen Ergür 1970 yılında Denizli’de doğdum. İlk ve orta öğrenimimi Denizli’de tamamladım. 1992 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Güzel Sanatlar Fakültesi Heykel Bölümü’nden mezun oldum. Yüksek lisans ve sanatta yeterlilik programlarını da aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsü ve Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde tamamladım. Ardından 1994 yılında mezun olduğum bölümde araştırma görevlisi kadrosuna girdim ve halen doçent ünvanı ile aynı bölümde çalışıyor ve üretiyorum.
2. Heykeltıraşlık günlük hayatta sık karşılaştığımız bir meslek değil. Siz nasıl karar verdiniz? Dünyaca ünlü heykeltıraşlarımız var. Meslek seçimi yaparken ülkemizden ve dünyadan örnek aldığınız, hayranlık duyduğunuz isimler var mıydı? Bize biraz onlardan da bahseder misiniz ?
Günlük yaşantıda bir heykeltıraşla karşılaşmak belki zor ama kent içinde kapalı veya açık mekanlarda heykellerle karşılaşıyoruz. Okullarımızda bulunan Atatürk heykelleri bunlardan bazılarıdır. Görmeye alıştığımız bu heykellere birer sanat yapıtı olarak bakmak pek aklımıza gelmez. Benim heykeltıraşlığı bir varlık alanı olarak kabul etmem Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi yetenek sınavlarına girerek heykel bölümünü kazanmakla başladı. Çocukluğumdan itibaren plastik sanatlara hep yakın olmuştum ancak ne bir resim atölyesi görmüştüm ne de çevremde beni buna yönlendirecek bir sanatçı tanıdığım vardı. Çevremdeki herkes sanat konusunu egzotik ve ulaşılmaz bir alan olarak değerlendiriyordu. Okuldaki resim derslerim hep çok iyiydi. Fakat öğretmenlerimden bu konuda destek gördüğümü söylemem. Picasso, Max Ernst, Dali, Van Gogh gibi sanat tarihinin popüler sanatçılarından ve sanatlarından tabii ki haberdardım. Ancak bu işi nasıl gerçekleştireceğimi, bundan nasıl para kazanabileceğimi bilmiyordum. Türk sanatçıları da takip ediyordum. Zühtü Müridoğlu, Ali Hadi Bara gibi Türk heykeltıraşlarının işlerini dergilerde görür ve beğenirdim. Özellikle İlhan Koman ve onun “AKDENİZ” heykeli beni büyülerdi. Benim gerçek anlamda sanatla ve de heykel sanatıyla tanışmam üniversite eğitimiyle başladı diyebilirim. Cengiz Çekil gibi bir hocam olması benim için büyük şanstı. Heykeltıraşlığın yanı sıra esas işim üniversitede öğretim görevlisi olmamdır. Bir çalışma arkadaşım olarak da kendisine minnettarım. Bana öğretmenliğimde rol model oldu. Bence sanatın her alanında, seni kişisel olarak teşvik edecek kişi seçtiğin öğretmendir. O senin sanatsal üst bedenini temsil eder. Okula başladığım yıllardan günümüze kadar pek çok isimle karşılaştım ve tabii ki onlardan etkilendim. Cengiz Çekil bunların başında gelir. Marcel Duchamp, Joseph Beuys, Medardo Rosso gibi kültleşmiş sanatçılar da beni etkilemiştir. Sarkis Zabunlan, Füsun Onur, İsmail Saray, Ayşe Erkmen gibi Türk sanatçıları da bunlar arasında saymak gerekir. Benim için bu çok geniş ve hâlâ genişlemeye devam eden bir evren, her gün yeni yeni isimlerden haberdar oluyorum. Bunun için internete de teşekkür ederim.
“Günlük yaşantıda bir heykeltıraşla karşılaşmak belki zor ama kent içinde kapalı veya açık mekanlarda heykellerle karşılaşıyoruz. Okullarımızda bulunan Atatürk heykelleri bunlardan bazılarıdır. Görmeye alıştığımız bu heykellere birer sanat yapıtı olarak bakmak pek aklımıza gelmez.”
3. Mesleğinizin zorlukları nelerdir?
Bu sorunun cevabı ikircikli aslında mesleğim bana zor gelmez çünkü onu gerçekleştirmek için donatıldım ve ayrıca heykel yapmaktan çok zevk alıyorum. İşimi yaparken karşıma çıkan zorluklar konusuna gelirsek en başta ne yaptığımı anlatmak en zoruydu. Çünkü heykel alanı diğer pek çok sanat alanı içerisinde belki de en az tanınanı. Sanılanın tersine sadece yetenek ve teknik ustalık yeterli değil. Sanatçının felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih özellikle sanat tarihi gibi alanlarda kendini donatması gerekir. Ayrıca müzik, tiyatro, edebiyat gibi diğer sanat alanlarından da haberdar olması şart. Bunu söylememin sebebi bir heykeltıraşın sanatını tanıtması gerekliliği. Türkiye gibi heykel sanatının az tanındığı ülkelerde heykel sanatçısı ve alanı, türleri, içeriği üzerine konuşmak gerekiyor. Ne yazık ki sanat eleştirisi ve tarihi gibi alanlar yeterince etkili olmadığından geniş kitlelere ulaşamıyor. Bir heykel sergilediğimde ona nasıl bakacağını bilmeyen izleyicilerle karşılaşmak bana göre bu işin en zor yanı. Öte yandan bugün için bir heykel atölyesi kurmak ve işletmek oldukça pahalı olabiliyor. Bu işi yapacak sanatçıların yavaş yavaş kararlı bir şekilde işe koyulmaları ve birikim elde edebilecek zamanı kendilerine tanımaları gerekiyor.
4. Her malzemeden heykel yapılabilir mi?
Bu sorunun cevabı evet, tabii ki yapılabilir. Bunun pek çok örneği var. Güzel sanatlar eğitimi veren okulların uygulama derslerinde, geleneksel olmayan malzemelerle de çalışılabilir.
5. Oyun hamurundan yaptıklarımız da heykel kabul edilir mi?
Genelde oyun hamuru olarak bildiğiniz malzemeye heykeltıraşlar “PLASTİLİN” derler. Kullandığımız doğal kilin yanında geliştirilmiş sentetik bir malzemedir. Okullarda oyun hamuru oynayarak biçimlendirme, kendini ifade etme veya motor becerileri geliştirme gibi eğitimlerde kullanıldığından bu isimle tanınır. Aslında oyun hamuru ister doğal ister yapay şekilde olsun temel bir modelleme aracıdır ve heykeltıraşlar tarafından kullanılır. Demek ki oyun hamurundan yaptıklarımızın heykel kabul edebiliriz. Tek sorun bunların zamanla bozulabilmesi, bunun için sertleşen oyun hamurları kullanılabilir.
6. İnsanlar size kendi heykellerini yaptırıyor mu?
İnsanlar bize kendilerinin, yakınlarının hatta evcil hayvanlarının heykellerini yaptırırlar. Böylece onları anmak, hiç unutmamak ve suretlerini uzun yıllar boyunca başka insanların da görmesini isterler.
7. Heykelleri nerede sergiliyorsunuz?
Heykellerimi galerilerde açılan kişisel veya toplu sergilerde, halka açık alanlarda görebilirsiniz. Örneğin; İnciraltı Kent Ormanı’nda bir adet mermer heykelim 2008 yılından bu yana sergileniyor.
8. Heykellerinizi satarak mı para kazanıyorsunuz?
Birçok meslektaşım atölyelerinde kendilerine sipariş edilen heykelleri üreterek ya da katıldıkları sergilerde heykellerini satarak para kazanıyorlar. Bazen de açılan heykel yarışmalarından ödül kazanarak gelir elde edebiliyorlar. Ben üniversite hocalığı yaparak para kazanıyorum. Heykellerimi satmak benim için ayrı bir gelir kaynağı.
İnsanlar bize kendilerinin, yakınlarının hatta evcil hayvanlarının heykellerini yaptırırlar.
9. Bir heykeli yapmaya karar verdiniz. Planlamasından yapımına, hangi aşamalardan geçer? Arkadaşlarımıza anlatabilir misiniz?
Tasarlanan bir heykel projesinde, önce biçim ve teknik bakımından denemeler yapılır. Bu bir ön çalışmadır. Seçenekler içerisinde uygun görülen üretilmeye başlanır. Sergilenecek hale gelene kadar gerekirse bazı değişikler yapılabilir. Çeşitli uygulama teknikleri olduğundan her aşama birbirinden farklıdır. Heykelin boyutuna ve malzemesine göre de değişir. Bu her aşamasında yoğun geçen ve sıkı çalışılan bir süreçtir.
10. Heykelleri nerede yapıyorsunuz?
Heykellerimizi bu iş için donatılmış heykel atölyelerinde yaparız. Heykel atölyeleri sanatçının üzerinde uzmanlaştığı malzeme ve tekniklere göre donatılmıştır. Taş, seramik, metal gibi malzemeler için kullanılan araçlar ve çalışma ortamı değişiklik gösterir. Ama tüm heykel atölyelerinde istenen benzer koşullar da vardır. Örneğin; dengeli ve özel bir ışık ortamı, yüksek tavan, havalandırma sistemi, kalabalık ve gürültüden uzak bir alan. Bunlar genelde sanatçıların işlerini yapabilmeleri için aradıkları özelliklerdir. Ben çalışmalarımı okula ait ortak atölyelerde üretmeyi tercih ederim. Büyük boyutlu çalışmalarımı ise daha geniş üretim olanakları sunan endüstriyel ölçekli atölyelerde teknik bir ekip ile yapıyorum. Yani atölyemizde üretemeyeceğimiz ölçekte çalışmaları dış mekanda yapabiliyoruz. Örneğin; İzmir Yeşildere Vadisi’nde yer alan büyük Atatürk Maskı’nı yapan sanatçı Harun Atalayman, bu çalışmayı mühendis, mimar ve işçilerin yer aldığı otuz-kırk kişilik bir üretim ekibi ile o alanda inşa etmiştir. Her heykel bizim için yeni bir deneyimdir. Bazen öğrendiğimiz her şeyi baştan gözden geçirmemiz gerekebiliyor.
11. Heykeltıraşlığı meslek edinmek istersek neler yapmalı, hangi eğitimleri almalıyız?
Heykeltıraşlığı öğrenmek istiyorsanız tabii ki bunun okulunda eğitim almanız tavsiye edilir. Ülkemizde güzel sanatlar liselerinden başlayarak üniversite düzeyine kadar plastik sanatlar eğitimi veren çeşitli okullar mevcut. Bu okullar özel yetenek sınavlarıyla öğrenci almaktadırlar. Heykel eğitimi almak isteyenler heykel programına sahip bir okulu seçerek eğitimlerini planlayabilirler. Ayrıca yurt dışında da bu eğitimi alabilecekleri pek çok okul bulunur. Tabii ki tek başına okulun sunduğu eğitimle yetinmek doğru değil. Öğrenciler, yabancı dillerini geliştirmeli, sergileri takip etmeli, işleriyle ilgili yazıları ve yapıtları öğrenmeli, genel kültürlerini arttırmalıdırlar. Kendilerini üretken bir sanat hayatına katılmak için hazırlamalıdırlar. Yurt dışı burslarını da bu aşamaya dâhil edebiliriz. Ben öğrencilerime bu işte ustalaşmak (uzmanlaşmak) için sabırlı ve kararlı bir şekilde çalışmalarını, eğitim süreçlerini planlamalarını ve bunu tüm sanat hayatlarına yaymalarını tavsiye ederim.
12. Sizin için mesleğinizin (heykeltıraşlığın) en keyifli; bu yüzden vazgeçemem; dediğiniz kısmı nedir?
Heykel yapmayı, sanatın içerisinde olmayı hep sevdim. Heykel yapmanın her aşaması benim için keyif kaynağı. İzleyicilerin çalışmalarımdan aldıkları keyfi de buna ekleyebiliriz. Bunun yanında bir heykel hocası olarak eğitimine katkıda bulunduğum öğrencilerin başarılı işleri de benim için büyük bir mutluluk kaynağı ve tüm yorgunluğa değer. Tekrar seçme şansım olsaydı gene heykeltıraşlığı seçerdim. Bu benim yapmak için doğduğum şey.
Çok güzel bir yazı