Merhaba Sevgili Arkadaşlar,
Kurak geçen bir yaz mevsimini geride bıraktık. Sonbaharda beklediğimiz yağışlar umduğumuz gibi yere düşmedi. Bazı yerlerde yağış sel olup afete neden olurken diğer yerlerde bir damla göremedik. Sel olup akan yerlerde toprak suyu çekemedi; tatlı su dereye, denize karıştı. Tek damla düşmeyen yerlerde de toprak kuraklaştı.
Her ikisi de bizler ve bu yaşamı paylaştığımız dostlarımız için iyi olmadı. Bu anormal hava şartları önceki yıllarda olduğu gibi arazilerimizin kimyasal yapısını bozdu ve bozmaya devam ediyor. Arkadaşlar, böyle bir durumda toprağı işleyenler çoraklaşan alanları ve evlerini terk edip göç etmek zorunda kalıyorlar.
Bir dakika! Hemen de moralimizi bozmayalım. Şimdi size iyi bir haber vereceğiz. Kimse evini terk etmesin diye çalışan araştırmacılar var. Onlardan birini sizlerle tanıştırmak istiyoruz.
Çölleşen yerleri yeniden yeşertmeyi başaran Masanobu Fukuoka’dan bahsedelim mi?
Fukuoka Japonya’da doğmuş, zengin ve toprak sahibi bir ailede büyümüş. Ziraat Akademisi’nden mezun olmuş. Bitki hastalıkları ve böcek kontrolü üzerine çalışmış.
İkinci Dünya Savaşı sonrası ülkesini işgal eden askeri güçler, ne yazık ki ailesinin geniş topraklarını ellerinden almış. Fukuoka’ya küçük bir pirinç tarlası ve meyve bahçesi kalmış. Bir sürü aksiliklerle karşılaşmış ama yılmamış. 1947 yılında toprağı sürmeden arpa ve pirinç yetiştirerek doğal tarım yapmayı başarmış. Geliştirdiği yöntemi anlattığı kitaplar yazmış. Tanınır olmuş. Çeşitli ülkelerde seminerler vermiş.
FUKUOKO YÖNTEMİ YA DA “HİÇBİR ŞEY YAPMA TARIMI”
Bu yöntem, “Ekosistemdeki canlıları tanıma ve ekosistemi farkındalık kazanarak kullanma” üzerine dayalı.
Ona göre tarımın beş ilkesi var:
● Toprağın sürülmesi, işlenmesi ve makine kullanımı gereksizdir.
● Hazır gübre ve kompost kullanmak gereksizdir.
● Yabani ot temizliği gereksizdir, en az müdahaleyle belirli seviyede tutulabilir.
● Böcek ilacı ve herbisit kullanmak gereksizdir.
● Meyve ağaçlarının budanması gereksizdir.
Bugüne kadar sürdürülen tarım yönteminin tam tersini savunuyor Fukuoka.
Peki bu yöntem nasıl uygulanıyor?
Önce tarım yapacağımız yeri seçmekle başlıyoruz. Gözlem yapıyoruz.Toprak rengi sarı-beyaz ise ölü toprak; açık-koyu kahve renkliyse iyi olduğunu anlıyoruz. Komşu arazilerdeki toprağı ve üzerinde yetişen bitkileri yaz-kış gözlemliyoruz. Sadece ayrık otu kalmışsa, topraktaki organik maddenin yüzde 1,5-2,5 aralığında olduğunu tahmin ediyoruz. Sadece dikenli bitkiler varsa toprak çölleşmeden bir önceki adımda. Yani organik madde yüzde 1,5 bile değil.
Ebegümeci, ısırgan otu, sığır kuyruğu gibi geniş yapraklı bitkiler varsa, organik madde yüzde 2-2,5 aralığında. Bu aralığın altında tarım yapılamaz. O zaman toprağı kendimiz üretmeye karar veriyoruz. Yüzyıllar boyunca gıdım gıdım meydana gelen toprağı peki biz nasıl yapabiliriz? Topraktaki yaşamı, o besin döngüsünü geri getirerek pek tabi!
Fotosentez yapan bitki glukoz şekerini köke indirip topraktaki mikroorganizmalara, mantarlara besin sağlamalı ki bir besin döngüsü olsun. Yani toprak üstü çıplak kalmamalı yoksa çoraklaşır.
İnsanlar tarafından pek sevilmeyen ayrık otu ise toprağın kendini koruma örtüsüdür. O nedenle örtüye zarar vermeden küçük kesikler atıyoruz. Bu uygulamayı önce küçük bir alanda uyguluyoruz. Kesilen yerlere tohum topları yerleştiriyoruz. Aslında buna eski dönemde kil bilyeler deniyormuş. Fukuoka kil bilyelerinin kullanımını geliştirmiş. Bunlar antik dönemde bir sonraki mevsim ekilecek tohumların saklanması için kullanılırmış. Humus ya da kompostla karıştırılıp sonrasında kille yuvarlanırmış.
Bu toplarda:
● Buğdaygillerden arpa ve çavdar;
● Azot bağlayıcılardan acı bakla, fasulye, bezelye;
● Kökleri iyice derine gidebilen bayır turpu, hardal, yabani şeker pancarı var.
Yağmur yağmadan evvel ekilirse tohumlar ıslanıp toprağa iyice yerleşir. Arazinin şartlarına hangi tohum uyum sağlayabilirse o büyür, gelişir.
Tohumu saçtıktan sonra üzerini örtüyoruz. Örtmek için ekin sapı, saman, kâğıt, ağaç talaşı, yaprak, ağaç kabuğu, taze biçilmiş ot, karton kullanabiliriz.
Peki bunu neden yapıyoruz? Aslında böyle yaparak biz doğayı taklit etmiş oluyoruz.
● Güneş ışığını keserek toprakta istenmeyen otların büyümesini önlüyoruz.
● Yüzeydeki buharlaşmayı engelleyerek onun susuz kalmamasını sağlıyoruz.
● Nemli tutarak canlı yaşamın devamını teşvik ediyoruz.
● Yağmur ve rüzgâr erozyonuna karşın onu korumuş oluyoruz.
Civarda coğrafyaya uygun yetişmiş ağaçlar varsa onlardan fide elde edip belirlediğimiz yerlere dikiyoruz. Eğer yoksa akasya, huş, dişbudak, akçaağaç, alıç, kuşburnu gibi ağaçları da seçebiliriz. Bunları yapmamızın amacı, toprakta eskiden var olmuş yaşamın geri gelmesini sağlamak.
Meyve ağaçlarının altına kaba yonca, fiğ ve korunga bitkisi dikebiliriz. Çünkü bunlar havadaki azotu toprağa aktarma görevini üstlenirler. Susuzluğa dayanıklı ve hayvanlar tarafından tüketilebilen bitkilerdir.
Bir inekten daha ağır her tarım aletinin toprağı ezdiğini ve zarar verdiğini söylüyor doğal tarım yapanlar. Toprağın üzerinden kalkan her on santimetrelik tabakanın bizleri elli yıl geriye götürdüğünü de.
Ekimi yapılan ilk yılın bitiminde bitki örtüsünün yavaş yavaş değişeceğini söylüyor Fukuoka. Dört yılın sonunda sağlıklı toprağa kavuşabileceğimizi de.
Doğal tarım alanında bir bostan oluşturarak ailemize yetecek kadar sebze ve meyveyi yetiştirebiliriz. Hem de toprağı hırpalamadan, zehirlemeden ve tüketmeden.
Akdeniz iklim kuşağında on dönüm bir alanda, yirmi ton ürün hasadı yapabileceğimizi tahmin edebiliriz. Arkadaşlar, bu yöntemin uygulanması o kadar da zor gözükmüyor. Mutlu sona ulaşmak içinse sabırlı olmak gerekiyor.
Bu konu ilginizi çekerse eğer kitapçılarda Fukuoka’nın dilimize çevrilmiş kitaplarını bulabilirsiniz. Ya da videolarını izleyebilirsiniz.
Arkadaşlar gezegenimiz ve doğamız biricik. Yaşayabileceğimiz başka bir yer yok. O nedenle birer ferdi olduğumuz ekosistemdeki tüm canlıları tanıyalım ve ekosistemi anlayalım. Birbirimizi anlarsak doğayla yaşamak daha da kolaylaşır.
Görüşmek üzere.
Kaynak: Wikipedia, Çanakkale Doğal Tarım seminerleri
Kommentare