
Resimleyen: Elif Bülbül
Güneşin suyun yüzeyindeki parıltısını ilk kez gördüm. Gözlerim bu sarılık ile kamaştı. Çok güzel olsa da korkmuştum. Yosunların arasına saklandım. Yorgundum, uyuyakalmışım. Yüzeye çıktığımı fark etmedim. Tüm denizleri yedi kez dolaşmış ama evimi bulamamıştım.
Bir denizanası yanağımı sevdi. Aslında hiçbir canlı bana yaklaşamaz. Çünkü çok hızlıyımdır. Tüm Meerliler gibi. Adım Zee. İki parçalı bir kuyruğum var. Hem ayağa hem de kuyruğa benziyor. Denizlerdeki tek ülkede yaşıyorum.
Meer, kuralları olan bir ülkedir. Deniz kızı hikayesi anlatmak yasaktır. Suyun yüzeyine yaklaşmak da sakıncalıdır. Ama ilk kural en önemlisidir. Çok zorunlu olmadıkça ve zorla çıkarılmadıkça karaya çıkmak yasaktır.
Çok gencim. Yalnızca beş yüz yaşındayım. Meer’in kraliçesi bilge Muhudu, beş bin yaşında. Hızlı olmak dışında boyutsuzum. Bir planktondan bile ufak olabilirim, bir köpekbalığından büyük de… Bu bana bağlı. Küçüksem hızlıyımdır. Büyürsem daha yavaş olurum. Bunu sağlayan taşlardır.
Bizim bileğimizde dört taş vardır:
Hız taşı, boyut taşı, giriş taşı ve nefes taşı.
En önemli kurallardan biri de şudur: Meer’e eksik taşla girmek yasaktır. Ben yapılmayacak olanı yaptım. En güneşsiz günde, en rüzgârlı fırtınada yapılan ünlü dansımızda taşımı düşürdüm. Artık içeri giremiyorum ve ülkemi göremiyorum. Yedi kez dolaştım. Ama Meer’i de taşımı da bulamadım. Korku, bir istiridyenin içindeki inci gibi kalbimde büyüyor. Ya bir daha Meer’i ve kraliçeyi göremezsem?
Nefes taşını hiç kullanmadım. Denizler o kadar güzel ki! İnsanlar bana korkunç geliyor. Balık avlamaları, denizi kirletmeleri...
Biz onlara “kara kızı” diyoruz. Nefes taşı, kara için gerekli olan bir taş. Keşke onu düşürseydim. Nefes de hava da karacıların olsun.
Sıcak su akıntısına takılıp kaplumbağa yakaladım. Taşımı sordum. Görmemiş. Denizde tekrar dolaşmaya başladım. Yüzerken kolumdaki hız taşı mavi renkte parlıyordu. Bir resifte köpek balıkları yüzüyordu. Gözünün önüne geçip boyut taşına dokundum. Orada olduğumu zaten biliyordu. Ama biraz durumu eşitlemek istemiştim.
“Ben Meer’den Zee. Sarı bir taş kaybettim. Tüm denizlerde aradım. Ama bulamadım. Acaba gördünüz mü?”
Çok sevecen bir balıktı. Görmediğini ama balinalara sorabileceğimi söyledi. Hemen bir sürü aramaya başladım. Bulduğumda taşımı sordum.
Şu beş yüz senelik kısacık ömrümde böyle uzun beklediğimi hatırlamıyorum. Korkudan bir inciye dönüşen kalbim sıkıntı ile parladı. En sonunda balina bana baktı.
“Gemideki çocuk” dedi.
“Hangi gemi, hangi çocuk?”
“Bilmiyorum” dedi.
Denizleri üç kez daha dolaştım. Yorgunluktan bayılmışım. Kalktığımda yanımda Muhudu vardı. Bilge kraliçem beni Meer’e götürecek diye sevindim. Ama öyle olmadı. Taşı bulmadan gelemeyeceğimi söyledi. Zaman taşına dokundu. Fırtına dansına geri döndük.
Dans ederken Muhudu’nun ve diğer yaşlıların bir gemiyi kurtardıklarını gördüm. Denizleri umursamayan kara adamlarına neden yardım etmişlerdi?
Teknenin adına baktım. Sarı yağmurluklu çocuğun güverteye sıçrayan taşımı alıp cebine koyduğu sahneyi aklıma kazıdım. Geminin adı Kasırga idi. Kraliçe,
“Taşını bulmalısın. Kural kuraldır. Yoksa seni alamam” dedi ve gitti.
Günlerce dolaştım. Herkese gemiyi sordum. Haber çıkmasını bekledim. Benim içimdeki incinin üzerini bir de özlem duygusu sardı. O da korkuya dönüştü. Özleyince de bir daha göremeyeceği için korkuyormuş kalp.
Sonunda bir ahtapot, gemiyi gördüğünü söyledi. Umutsuz anlarım bitmişti.
“Nerede?” diye sordum heyecanla.
Tüm kolları ile yukarıyı gösterdi. Komik duruyordu. Uzun süredir ilk kez güldüm. Son hızımla yüzeye çıktım. Nefes taşına dokundum. Gemiyi görebiliyordum. Suda nefes aldığınızda burnunuzdan içeri sıvı girer. Su ve tuz tüm bedeninize yayılır. Burada nefes almak kuru ve tatsızdı. Gece olunca kara insanları göremiyormuş. Onun için güneşin çekilmesini bekledim.
Karanlıkta gemiye çıktım. Boyut taşına dokundum. Artık bir kara insanı kadardım. Askıda asılı sarı yağmurluklardan aldım. Kuyruklarıma iki sarı çizme geçirdim. Odasını bulduğumda çocuk uyuyordu. Etrafı araştırdım ve taşımı buldum. Bileğime taktığımda çocuk uyanmıştı. Deniz mavisi gözleri ile bana bakıyordu.
“Sen bir Atlantisli misin?”
“Hayır Meerliyim.”
“O da denizin dibinde mi?”
Kafamı salladım. Bağırmasından korkuyordum. Bu kuru nefes ağzımın tadını bozmuştu. Çok konuşamıyordum.
“Adın nedir?”
“Zee.”
“Ben Atlas. Taş senin mi? Güverteye düşmüştü. Bir gün birinin almaya geleceğini biliyordum. Senin için saklamış oldum.”
“Teşekkür ederim.”
“Ne işe yarıyor?”
“Bunu söyleyemem.”
“Arkadaş olabilir miyiz?”
“Gitmem gerek” dedim. Hemen suya atladım. İki sarı çizme ve yağmurluk yüzeye doğru çıkarken ben daldım.
Artık güneşin suyun yüzeyindeki parıltısını seviyorum. Atlas’ın yanına tekrar çıkar mıyım, diye düşünüyorum. Bu düşünce beni hâlâ korkutuyor.
Belki bir gün...
ETKİNLİĞİ HAZIRLAYAN: NİLÜFER DİNÇ DEMİROK
KONU: Bu öykü deniz ve doğanın korunmasının önemini anlatmaktadır. Zee adlı deniz yaratığının yaşadığı Meer adlı deniz ülkesindeki macerasıdır. Zee, önemli bir taşı kaybeder ve bu taş olmadan ülkesine geri dönemez. Taşı bulmak için çıktığı yolculuk sırasında kendi kimliği ve yerini bulma mücadelesiyle karşı karşıya kalır.
TEMA: Bu öykünün teması, kişisel keşif ve özdeşleşme üzerine bir yolculuğun yanı sıra, kendini bulma üzerinedir.
ANAHTAR KELİMELER: Keşif, kayıp, doğa, çevre koruma, taş
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER
Hikâyenin başında Zee’nin karşılaştığı ilk zorluk nedir? Bu zorluk onun nasıl hissetmesine neden oluyor?
Zee’nin yaşadığı ülke Meer'de hangi kurallar var ve Zee hangi kuralı çiğniyor? Bu kuralın neden önemli olduğunu düşünüyorsun?
Zee’nin taşını kaybetmesi nasıl bir dönüm noktası oluşturuyor? Bu kayıp onun yaşamını nasıl etkiliyor?
Bu hikâyede kaç tane deniz canlısı sayabilirsin?
Zee’nin kara insanlarıyla etkileşiminin önemini anlatabilir misin? Bu etkileşimde neler öğrenmiş olabilir?
Zee’nin yaşadığı deneyimler onun karakterini nasıl şekillendiriyor? Sence bu deneyimler ona ne öğretiyor?
Zee, öykünün sonunda neye karar veriyor? Bu kararı hakkında ne düşünüyorsun? Sen olsan aynı kararı verir miydin?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Deniz Küpü: Renkli karton kutu, karton veya kâğıttan bir küp oluştur. Etrafındaki dergi veya gazeteleri araştır. Bakalım deniz canlıları ve bitkilerine rastlayabilecek misin? Deniz ve deniz canlıları ile ilgili bulduğun resimleri kes. İstersen deniz canlıları ve bitkilerini küpün içine yerleştir ve arka planı deniz manzarası olarak tasvir ederek deniz sahnesini oluştur. İstersen küpünün etrafını deniz canlıları ile süsle. Seçim sana kalmış.
Taş Yapımı: Renkli oyun hamuru veya kil ile Zee’nin kaybettiği taşın benzerini oluşturmaya ne dersin? Haydi sen de hamurdan veya kilden taşlarını şekillendir ve süsle. Kendi özel taşını oluştur. Sen taşını ne amaçla kullanacaksın? Taşının hangi özel güçleri olabilir?
Deniz Canlıları Boyama: Deniz canlıları dünyasını keşfetmeye ne dersin? Haydi şimdi keşfe çık. Büyüklerinden deniz canlıları boyama sayfaları iste. Bu resimleri boyayarak kendi denizaltı dünyanı renklendir.
Taş Boyama: Haydi deniz kenarından taşlar topla. Zee ve arkadaşlarının dünyasını hayal et. Zee'nin dünyasından hayal ettiğin dilediğin deniz canlısını topladığın taşlara resmet.
Hayal gücünüze sağlık. Çok güzel bir öykü olmuş.
Ayrıca resimlerdeki ayrıntılar çokkkkk güzel.
Sevgili Betül, kalemine sağlık, bu deniz altındaki ülkeyi çok merak ettim.))) Ayrıca etkinlikler de gerçekten çok iyi tasarlanmış, arkadaşımızın emeğine sağlık.