Bir varmış bir yokmuş, altı ikiden, yedi altıdan, on da kendinden öncekilerden çokmuş. Azlık çokluk gelince ortaya, başlamışlar bir ağızdan yarışa. Sonunda sıfır dayanamamış;
“Ne demek azlık çokluk, önemli olan dostluk. Dostluk verir mutluluk. Amaç mutluluk olunca ve herkes payını alınca, hepimize yeter dünya,” demiş, tartışmayı bitirmiş. Başlamış bir masal anlatmaya.
Zamanın birinde, herkesin çalışıp payını aldığı, refah içinde yaşadığı bir ülke varmış. Yaşayanlarının birbirlerini ve doğayı sevdiği, saygı duyduğu ülkenin adı Mutlu Ülke’ymiş. Bu ülkenin yurttaşları her fırsatta, “Ne kadar güzel, ne kadar görkemli bir ülkede yaşıyoruz,” diye mutluluklarını dile getirirlermiş.
Büyükler sevdikleri işleri yapar, çalışmaya neşe içinde giderlermiş. Gün sonunda da “Bugün ülkem için, insanlık için yararlı şeyler ürettim,” diye gönençle evlerine dönerlermiş. Mutlu Ülke’de herkes insana yaraşır koşullarda yaşadığından, sözlüklerinde “zengin” ve “yoksul” sözcükleri bulunmazmış.
Bu ülkede çocuklar güneş doğduktan sonra okula gider, şarkı söylemekte kuşlarla yarışırlarmış. Hepsi en az bir müzik aletini çok iyi çalar, birlikte konserler verirlermiş
Ah! Az kalsın unutuyordum, Mutlu Ülke’de kral yokmuş. Herkesin söz hakkının olduğu yönetim meclisi varmış. Bu meclis ülkeyi anayasaya göre yönetirmiş. Kimse emir verici, emir alıcı değilmiş. Herkes sorumluluğunun bilincinde, eşit yurttaşmış.
Bu anlattıklarım size masal gibi mi geldi? …
O zaman ben de fareler filleri kovalar, kuşlar yüzer, atlar miyavlar, kediler de kükrer derim. İnanıp inanmamak size kalmış ama kulak verin, şimdi de Mutsuz Ülke’yi anlatacağım.
Herkesin çok çalıştığı, tatil yapmaya zaman bulamadığı bir ülkeymiş burası. Büyükler sabah güneş doğmadan işe gidip akşam karanlığında evlerine döndüklerinden, güneşi ancak hafta sonu görürlermiş. Çalışmaları karşılığında paylarına düşenlerle karınlarını bile doyuramadıklarından, hep mutsuz, kavgacı, asık suratlılarmış. Çocuklarsa güneş doğmadan okula gittiklerinden hep uykusuz, hep neşesizlermiş.
Mutsuz Ülke’de yaşayan Hemrevin, arkadaşları ve dostları Karga Ka, ülkelerinin durumuna çok üzülürmüş.
“Mutsuzluğumuz bitse, herkes barış içinde, neşeli ve mutlu yaşasa kim bilir ne güzel olurdu,” diye düşünüp konuşurlarmış. Onların bu düşüncesi karşısında Karga Ka boş durmaz, çocuklar okuldayken, “Bir yerlerde mutlaka mutluluk vardır, onu bulacağım, alıp getireceğim,” diye, umutla uzak diyarlara keşif uçuşları yaparmış.
Bir gün düşünceler içinde uçarken yolu Mutlu Ülke’ye düşmüş. Her yerde güler yüzlü büyükler, neşe içinde gülüp oynayan çocuklar varmış. Ağaçlar, renk renk çiçekler, cıvıl cıvıl kuşlar onu çok şaşırtmış. Gördükleri karşısında kanatları sendelemiş, uçmayı unutmuş. Az kalsın yere düşecekmiş.
“Bu ne güzellik! Masal ülkesindeyim herhalde,” diye gözlerini ovuşturmuş. Yetmemiş kanatlarını çırpıştırmış ama gördükleri gerçekmiş. Mutluluk denen şey ışıl ışıl karşısında duruyormuş. Ülke üzerinde birkaç tur atmış.
“Gaaak! Gaaak! Gak! Bunları herkese anlatmalıyım mutlak!” diyerek, hemen geri dönmüş. Hemrevin’le arkadaşlarını toplamış. Çocuklar, “Ka, ne bu telaş? N’oldu?” diye sorunca,
“Sormayın! Neler gördüm bilseniz! Bugün öyle bir ülkeye rastladım ki,” diye başlayıp gördüklerini bir bir anlatmış. Hepsi en az onun kadar heyecanlanmışlar. “Hemen gitmeli, mutlu olmayı nasıl başardıklarını öğrenmeliyiz,” demişler. Kimin gideceğine karar vermek için oylama yapmışlar. Hemrevin’i temsilci seçmişler. Planlar yapıp tam gidiş gününü belirlemeye çalışırken, konuşmaları sessizce dinleyen Erem söze karışmış;
“Arkadaşlar, unuttuğunuz bir şey var. Ailelerimiz bilmediğimiz yerlere yalnız gitmemize izin vermez. Boşuna heyecanlanıyorsunuz,” demiş. Bu uyarı karşısında hepsi suskunlaşmış, ağlamaklı olmuşlar.
Alyayla, “Buldum! Sihirli resimler yapabilen ressam Hala'mdan yardım isteyebiliriz!” diye bağırmış.
Hemen, Hala'nın evine koşmuşlar. Yapmak istediklerini anlatıp yardım istemişler. Hala, “Çocuklar anlattıklarınız çok heyecan verici. Ne yapabilirim bir düşüneyim,” demiş. Tuvalinin başında bir aşağı, bir yukarı yürümüş. Sonra boya tüplerini, fırçalarını eline alıp tuvalinin başına geçmiş. Çocuklar merakla Hala'yı izliyorlarmış. Çok sürmemiş, tuvalin üstünde mor renkli bir pelerin ortaya çıkmış. Hala pelerini tuvalden alıp Hemrevin’in omuzlarına koymuş. O da ne? Hemrevin görünmez olmuş!
Çocuklar şaşkın şaşkın bakışırken, “Korkmayın, bu pelerin insanı görünmez yapar, üstelik hızlı hareket etmesini sağlar. Hadi Hemrevin, şimdi Mutlu Ülke’ye git, mutluluğun sırrını öğren ve bize anlat,” diyerek Hemrevin’i yolcu etmiş. Hepsi suskun, heyecanla olacakları beklerken hala da fırçalarını temizlemeye başlamış. Çok geçmeden Hemrevin geri gelmiş. Sırtından pelerini çıkarıp tuvaldeki yerine koymuş. Heyecanla gördüklerini anlatmaya başlamış.
“Arkadaşlar, Mutlu Ülke’de herkesin işi var, herkes mesleğini yapabiliyor. Çalışma saatleri ülkemizdeki gibi çok uzun değil ama orada herkes iyi koşullarda yaşayacak parayı kazanabiliyor. Bundan olsa gerek anne ve babalar çocuklarıyla oyun oynayıp fazla zaman geçiriyor. Çocuklar okul saatleri dışında parklarda özgürce oynuyorlar. Her şehirde o kadar çok çocuk bahçesi, kütüphane, tiyatro, sinema var ki görseniz şaşarsınız. Herkesin elinde kitap var. Parkta, otobüste, tek başlarına oldukları her yerde kitap okuyorlar.”
O anlatırken, Sermin sabırsızlıkla atılıp,
“Bilmediğimiz bir şey söylemiyorsun. Önemli olan şu; mutlu ülke olmayı başarmak için, ne yapmalıyız?” diye sorunca herkes suskunlaşmış. Hepsini bir düşüncedir almış. Aradan çok geçmemiş ressam Hala söze girmiş,
“Ben biliyorum galiba,” demiş. “Baksanıza, orada herkes kitap okuyormuş oysa biz burada kitap okumayı unuttuk. Okumadığımız için sizler gibi güzel şeyler hayal edip onları gerçekleştirme isteğimizi yitiriyoruz. Bunun için yapacağımız tek şey var. Düş kurmayı unutan büyüklere düşlerini yeniden anımsatmak!”
“Nasıl?” diye heyecanla atılmış Karga Ka.
“Çok kolay,” demiş Hala. “Bana yardım edeceksiniz, birlikte sihirli şapkalar yapacağız. İçine ‘Kitap oku, düşlerini hatırla!’ yazacağız. Şapkaları büyüklerin başlarına takıp düş kurmayı hatırlamalarını sağlayacağız. Göreceksiniz, hatırlamaya bir başlasınlar, onları gerçekleştirmek için dayanılmaz istek duyacaklar,” demiş. Hepsi coşkuyla, “Yapalım! Hemen yapalım! Mutlu Ülke’de yaşamak istiyorum!” diye bağrışmışlar.
Sonra ne mi olmuş?
Elbette, arı gibi çalışan çocuklar hiç yorulmadan herkese yetecek kadar sihirli şapka yapıp rengârenk boyamışlar. Karga Ka da arkadaşlarını toplamış, onları büyüklerin başlarına kondurmuşlar. Şapkayı takan, sanki bir rüyadan uyanır gibi silkinip kendine gelmiş. İçinde kitap okuma isteği uyanmış. Buldukları her fırsatta okumaya, okudukça güzel düşler kurmaya başlamışlar.
Herkesin eşit haklara sahip olduğu, insanca yaşam koşullarının oluştuğu bir topluluk kurmak ilk düşleri olmuş. Daha da önemlisi, düşleri gerçekleştirmek için birlik içinde çaba göstermek gerektiğini öğrenmişler.
İlk işleri krallığı ortadan kaldırıp halkın seçtiği kişilerin ülkeyi yönetmesini sağlamak olmuş. Emeklerini birleştirip var güçleriyle zengin, yoksul ayrımının olmadığı, doğaya saygılı, mutlu insanların yaşadığı bir ülkeyi gerçekleştirmişler.
Sonunda ne olmuş, diyorsunuz değil mi?
Ne olacak, gökten yaşamı güzelleştirecek birçok düş düşmüş. Herkes istediği kadarını almış. Düşleri gerçekleştirmek için çaba göstermek gerektiğini öğrenen insanların yaşadığı yeryüzünde, mutsuz insan kalmamış. Dünyamızın şarkıları uzaydan bile duyulmuş.
Comments