Hekimlerin babası Hipokrat, yaklaşık 2400 yıl önce bu sözü söylediğinde ne beslenme
bilimi vardı ne genetik ne de biyoloji ve fizyoloji üzerine araştırmalar. Şimdilerde bile bilimin
henüz tam olarak açıklayamadığı durumlar olsa da yediklerimizin vücudumuzu doğrudan
veya dolaylı olarak etkilediği kanıtlandı.
Peki “Ne yersek oyuz” ne demek? Şeker yiyince şeker, biber yiyince biber mi
oluyoruz? Tabii ki hayır! Ancak, kalbinizin bir kasılıp bir gevşeyen kas hücrelerinde, elma
molekülleri dolaşıyor olabilir. Neden olmasın! Bu da bizi biraz elma yapmaz mı? Durun,
sakın kendinizi ısırmayın!
Biliyoruz ki dünyada çeşit çeşit yiyecek var. Meyveler, sebzeler…şey, sanırım bu
kadar! Eğer hayvansal ürünleri ayrı bir yere koyup, doğanın bize bahşettiği yiyeceklerden
bahsediyorsak tabii. Gel gelelim insanlar gıda konusunda oldukça yaratıcılar. Ellerinde ne
varsa yeni tatlar oluşturmayı seviyorlar. Tatlılar, ekmekler, pilavlar, makarnalar, sebze
yemekleri, süt, peynir, yoğurt, yumurta ve et yemekleri gibi. Peki yalnızca bunlar mı var?
Doğal olmayan gıdalar da var ne yazık ki, öyle değil mi? Yani laboratuvarda üretilen
kimyasal içeriklerle harmanlanmış ürünler. Bunlar genellikle, uzun süre bozulmadan
dayanabilmesi, doğalından daha ucuz olması gibi nedenlerle ticari amaçlı sunulan gıdalardır
ve sağlığa zararları kesinleşmiştir. İşte, doğal ya da değil, bu gıdaların insanların genetiğini ne ölçüde etkilediklerini, faydalarını ve zararlarını incelemeye ne dersiniz?
Öncelikle besinlerin genel özelliklerine bir göz atalım.
Bir çoğumuzun bildiği gibi besinlerin, vücudumuzun enerji, büyüme, yenilenme, tamir ve
bağışıklığını desteklemek gibi görevleri vardır. Her besin, ağza alındıktan sonra sindirime
katılır, içeriğine göre görev yerlerine dağılır. Karbonhidrat dediğimiz, temel yapısı şeker
(glukoz) olan; basit şekerler, unlu gıdalar, pilav, makarna gibi yiyecekler vücudumuzun ilk
enerji ihtiyacını karşılayan besinlerdir. Eğer karbonhidrat içeriği fazla gıdalar tüketirsek,
hücrelerimizde enerji fazlalığı olur. Bu durumun çeşitli zararları olabilir. Örneğin, şekeri
kandan alıp, hücrelerimize girmesini sağlayan insülin hormonunun fazla salgılanması ileri
zamanlarda bu hormonun azalmasına neden olabilir. Bu durumda hücrelere geçemeyen şeker, kanda birikir. Kandaki şeker yüksekliği, halk dilinde şeker hastalığı olarak bilinen Diyabetus Mellutus hastalığına sebep olur. Bu kronik hastalıkta kandaki şeker, özellikle böbrek, göz ve kalp ve sinir sistemine zarar verir. Ayrıca enerji fazlalığı, vücutta yağ olarak depolanarak obeziteye neden olabilir.
Temel yapı taşı amino asit olan proteinler ise; et, süt, yumurta ve çeşitli sebzelerde
bulunur. En çok hücrelerin yenilenme ve tamir işlerinde kullanılır. Vücudumuzdaki
hücrelerin, hormonların ve enzimlerin yapısının protein olduğunu söylersem, bizim için ne
kadar değerli olduğunu da sanırım anlamış olursunuz. Peki bu gıdaları fazla tüketirsek neler
olabilir? Böbreklerde ve bazı eklemlerde birikebilir ve çeşitli hastalıklara sebep olabilir.
Yağlar ise içerdikleri doymamış yağ asitleri ile kalp ve damar sağlığı için önemli besin
içeriklerindendir. Doymuş yağ asitleri ise tam tersi zararlıdır. Özellikle doğal zeytinyağlarını
yemeklerimizde tercih edebiliriz. Vitamin ve mineraller ise meyve ve sebzelerde bolca
bulunurlar ve bağışıklığımızı güçlendirirler. Enfeksiyonlara karşı vücudumuzun dirençli
olmasını sağlayarak, savunmaya yardımcı olurlar.
Peki doğal olmayan gıdalarda durum nedir? Yani hazır gıdalar, paketli ürünler,
dondurulmuş gıdalar, cipsler, çikolatalar, sucuklar, sosisler vb. katkı maddeleriyle dolu
yüzlerce ürün neden zararlı olabilir?
Vücudumuz onları tanımıyor. Tanımadığı içerikleri ne yapacağını bilemediği için
bazen onları öylece bırakıyor. Onlar da bilinen besinleri taklit ederek vücudumuzu kandırıyor.
Örneğin fruktoz şurubu içeren bir meyve suyu içtiniz diyelim. Vücut bu yapay şekeri gerçek
şeker sanıyor ve insülin salgılıyor. Bir de bakıyor ki kanda şeker falan yok! Boşu boşuna
salgılanmış olan insülin, Yalancı Çoban hikâyesindeki köylüler gibi davranır. Gerçek şeker
geldiğinde yine kandırıldığını düşünerek salgılanmaz. Bu durumda kanda şeker yükselir ve
Diyabet Hastalığı gelişebilir. Birçok gıda katkı maddesinin; kanser, astım, obezite, alerji, kalp
damar hastalıkları, bazı psikiyatrik hastalıklar gibi yüzlerce sağlığa zararlı etkileri vardır.
Gelelim besinlerin genetiğimiz üzerine etkilerine…
Yapılan araştırmalar, besinlerin, DNA üzerindeki kod dizilimine doğrudan etkisi
olmasa bile bu dizilimlere bileşikler şeklinde eklenerek, geri dönüşümlü kalıtsal etkilerinin
olduğunu gösterdi. Yani, yediğimiz gıdalar genetiğimizi etkiliyor ama bu gıdaları yemeği
bıraktığımızda yine eski halimize dönebiliyoruz. Fakat anne karnındayken, annemizin
beslenme şekli bizi, hatta bizim çocuklarımızı da etkileyebilir. İkinci Dünya Savaşı sırasında
gebe olan anneler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre; gebeliklerinin ilk üç ayında açlığa
maruz kalan annelerden doğan çocukların, düşük doğum ağırlığına sahip olduklarını ve
hayatları boyunca da birçoğunun düşük kilolarda kaldıkları tespit edilmiş.
Yapılan başka bir araştırmada ise Agoiti farelerinin beslenme şekline göre renk ve
kilolarının değiştiği görülmüş. Sarı ve şişman ya da kahverengi ve zayıf olabiliyorlar. Bu
durumu etkileyen gen, vücutlarının her yerinde bulunmaktadır ve bazı besinler beyinlerindeki
geni etkileyerek doyma merkezlerini bloke ediyor ve fareler kilo alıyorlar. Ayrıca deri rengi
de sarı oluyor. Bu farelere B12 vitamini ve folik asit verildiğinde zayıflıyorlar ve derilerinin
rengi kahverengine dönüşüyor.
Genetik- besin ilişkisini inceleyen bilim dalları, her besinin her insanda farklı
etkilerinin olduğunu ortaya koydu. %99,9 oranında aynı genetik yapıya sahip olduğumuz
halde %0,1’lik kısım bizi diğerlerinden ayırarak, eşsiz biri yapıyor. Bu minnacık oran,
boyumuzu, saç rengimizi, kilomuzu, kişiliğimizi, hastalıklara karşı verdiğimiz tepkiyi
etkileyebiliyor. Bazı insanlara gluten alerji yaparken bazı insanları etkilememesinin sebebi de
budur. Bilim son olarak, her insana özgü, yani genetik yapısına göre besin hazırlama
konusunda araştırmalar yapıyor. Kim bilir ileriki yıllarda belki de genetik haritamızı elimize
alıp, markete gidecek ve önerilen besinleri bu haritaya göre seçeceğiz. İşte o zaman, sağlıklı
ve bilinçli tercihlerimizle “Ne Yersek Oyuz” diyeceğiz.
Harika bir yazı, çok yararlı. Teşekkürler doktorum, sevgili Gülay...
Sevgili Gülay ne kadar güzel, ve anlaşılabilecek bir dille anlatmışsınız. Tüm çocukların ve annelerin okuması dileğiyle. Kutluyorum.