Bartın -Hasankadı beldesinde bulunan el figürlü Gürgen Ağacı
(Fotoğraf, Zülkari C. Baydanlar 10.7.2020)
BİR ORMANA GİRDİĞİNİZDE YUKARI DOĞRU HİÇ BAKTINIZ MI? GÖĞÜ GÖREBİLİYOR MUSUNUZ? EĞER GÖRÜYORSANIZ NE KADARINI? AĞAÇLARIN DALLARI BİRBİRİNE GEÇMİŞ BİR ÇATI GİBİ ORMANIN ÜSTÜNÜ KAPLAMIŞ MI? GÜNIŞIĞI AŞAĞIDAN GÖRÜNÜYOR MU?
Bu sayımızda dilimizde tek kelime ile tanımladığımız ama içinde başlı başına bir evren barındıran ormanı yakından inceleyeceğiz. Haydi o zaman başlayalım.
Bir yer yağışlı ya da sulak olursa orada orman olur. Kurak bir yere ağaçlar dikerek koru kursanız bile orada yağışlar artmaz ama kuraklık da artmaz. Bir koru bir orman değildir. Çünkü orman kendi kendine oluşan bir topluluktur.
Orman dışındaki toprak yetmiş santigrat dereceye ulaşsa bile ormandaki toprağın ısısı düşüktür. Bunun nedeni ise ormanın kendi iklimini yapıyor olmasıdır. Buharlaşma az olduğundan, rüzgârın kavurucu etkisi de azdır.
En yüksek ağaçların birbirine kavuşan dalları ve yaprakları örülerek göğü kapamışsa; o ormanın bir tacı vardır diyebiliriz. Bir evin çatısı ne kadar önemliyse taç o kadar önemlidir. Taç, ormanı oluşturan üç katmandan sadece biri.
Yayvan yapraklı ormanların örtüş derecesi iğne yapraklı olanlardan daima yüksektir. Tacı oluşturan ağaçlar o ormanın kurucusudur. Önceki yazılarımızda isimleri geçen Tüylü Meşe, Kayın ve Karaçam birliklerini hatırlayalım.
Tacın altındaki ikinci tabaka ağaç ve çalılardan oluşur. Örtüş derecesi ne kadar yüksekse alt tabakada o kadar az bitki bulunur. Ortam az ışıklı ve loş olur. En alt tabakadaki bitkiler bahar aylarında ortaya çıkar ve yetişir. Kurucu ağaçlar derin tabakalardan aldıkları besin tuzlarını dallarına ve yapraklarına aktarırlar. Bunlar kuruyup toprak katına düşerler. Kimi zaman fırtına ya da sel olur. Ağaçlar kırılır ya da devrilir. Topraktaki bakteriler, mantarlar ve türlü böcekler düşenleri yiyerek, çürüterek çözerler. Topraktan alınmış ne varsa toprağa geri verirler.
Sizler tarla ve bahçenize birkaç sene bakmazsanız bozulur. Ama orman kendi toprağını kendi yapar. Kendini onarır ve gübreler. Orman birliğinde her canlı varlık eninde sonunda kaza ya da kaderle ölür. Her ölüm yeni bir canlı formunun türemesiyle sonuçlanır.
İçinde ağaçların, bitkilerin, türlü böceklerin, kuşların, çeşitli soydan gelen küçük büyük canlıların birlikte yaşadığı bir hayat beraberliğidir orman. Her biri ortak gayretle ayrı ayrı ödevlerini yerine getirir. Tek canlı organizma gibi bir bütündür aynı zamanda.
Bir ormanın üç katlı olduğunu artık biliyoruz. Bunu gözlemlemek için Karadeniz Bölgesi'ne gidelim. Burası önceki yazımızda bahsettiğimiz kekik-geven birlikleri gibi yalın katlı topluluklardan oluşmuyor. Kat kat ve birleşik bir birlik.
Yaşayış şartları iyi olan yerlerde bitki türleri, bakteriler, mantarlar ve böcekler çeşitlenir. Karadeniz Bölgesi bu bakımdan hem zengin hem de kalabalıktır. Gürgen-fındık ormanları buraların yerel örtüsüdür. Taç örtüsünde on dokuz tane farklı ağaç bulunur. Bunlar:
Akçaağaç, ıhlamur, meşe türleri, dişbudak, kızılağaç, üvez, kayacık, alıç, muşmula, ayva, yaban eriği, kızılcık, kartopu, yaban vişnesi, karaağaç, mürver, karayemiş, çobanpüskülü ve kayın ağaçları.
İkinci katı gölgede kalır. Eğrelti otu türleri, kurtbağrı, ayı üzümü, defne, şimşir, mercan çalısı ve mor dağ gülü gibi çalılar bulunur. Bunlara sarılan ve tırmanan yaban asması, ak asma, karaasma, saparna, duvar sarmaşığı, böğürtlenler ormana girilmeyecek gibi sıklık meydana getirir.
Üçüncü yani an alt katta çoğunlukla kara yosunları bulunur. Kenarlarda çuha çiçeği, güzelavrat otu, yüksük otu, salep, çilek, menekşe, sinekkapan, gazelboynuzu, kadife otu, sarı kantaron, yumak ve başka çayır otları gelişir.
Karadeniz’in sulak olan kuzeybatı yamaçlarında denizin bittiği yerlerde, fındık, kestane ve mor dağ gülleri boldur. Kuzeybatı-Güneydoğu yamaçlarında fındığın yerini meşe ve çam alır.
“İÇİNDE AĞAÇLARIN, BİTKİLERİN, TÜRLÜ BÖCEKLERİN, KUŞLARIN, ÇEŞİTLİ SOYDAN GELEN KÜÇÜK BÜYÜK CANLILARIN BİRLİKTE YAŞADIĞI BİR HAYAT BERABERLİĞİDİR ORMAN. HER BİRİ ORTAK GAYRETLE AYRI AYRI ÖDEVLERİNİ YERİNE GETİRİR. TEK CANLI ORGANİZMA GİBİ BİR BÜTÜNDÜR AYNI ZAMANDA.”
Fındık ağacı
Meşhur Karadeniz fındıkları buraların yerel örtüsü olduğundan yaygındır. Tarla, bağ ve bahçeler hep bu ormanlardan açılan yerlere kurulmuştur. Trabzon’a kadar uzanır. En çok da Ordu-Giresun arasında yetişir.
Mor dağ güllerinin bir akrabası olan Sarı dağ gülünün çiçeği zehirlidir ve kokusu insanı baygınlaştırır. Karadeniz kıyılarının meşhur deli balını, arılar bu çiçeklerden yapar. Bu balı yiyenlerin mideleri bozulur, başları döner ve baygın düşerler.
Sarı Dağ Gülü
Milattan önce dört yüz yıllarında ismi “On Binler Seferi” olan bir savaş yapılmış. Manisa İli sınırlarında Lidya’nın başkenti Sardis’den yola çıkan paralı Sparta askerleri, günümüzde İzmir İli Bergama İlçesindeki Pergamon Antik Kenti'ne kısa yoldan gitmek yerine yollarını şaşırmışlar. Ülkemizin Marmara, Karadeniz, Doğu Anadolu, Güneydoğu ve Akdeniz Bölgelerinden geçerek çok uzun bir yol katetmişler. Kulağını tersten göstermek gibi diyebiliriz.
Günlerce Karadeniz dağlarında dolaşan askerler, Karadeniz’i Ege sanıp sevinçten “deniz deniz” diye bağırmışlar. Doğu Karadeniz’de yaşayan yerel halklardan olan Heptakometler yolun kenarına deli baldan yapılmış şerbet dolu testiler bırakmışlar. Günlerce aç ve susuz gezen ve yolunu kaybetmiş askerler bu şerbetleri içmişler. Bayılıp hastalanmışlar. Heptakometler, askerleri etkisiz hale getirip onları soyup soğana çevirmişler. Deli balın şöhreti o zamandan beri yayılarak günümüze gelmiş. Bugünkü yazımızı tarihte yaşanmış bir öyküyle bitirmiş olalım.
Biz insanlardan daha yaşlı olan ormanlarımızı koruyalım. Çöplerimizi ormanlara bırakmayıp belediyenin çöp kutularına atalım. Pikniğimizi ateşsiz ve mangalsız yapalım. Arabalarımızdan dışarı çöp atmayalım. Denize yüzmeye gidip döndüğümüzde çöplerimizi toplayıp çöp kutularına bırakalım.
Ülkemizin birçok bölgesinde ve komşu ülkelerde başlayan yangın haberlerini üzüntüyle izliyoruz. Bu sıcak günlerde orman yangınlarını engellemek için büyüklerimizi defalarca uyaralım çünkü ormanlar bizi küresel ısınmadan koruyabilecek birer muhafızdır.
Görüşmek üzere.
Kaynakça:
Hikmet Birand, Alıç Ağacı ile Sohbetler, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 5.Baskı,350 s.
Kommentare