
Çok şiddetli bir kanat sesi duyuldu önce. Ne olduğu ilk bakışta tam anlaşılamayan bir yaratık indi gökyüzünden, çiçek tarlasının tam önüne. Kapıdaki bekçi korkuyla baktı ne olduğu belli olmayan bu yaratığa. Biraz dikkat edince hem kediye hem kuşa hem de insana benzediğini fark etti. Korkarak seslendi:
“Hey, sen de kimsin?”
Kocaman kanatları olan yaratık, kaba ve korkunç bir sesle yanıt verdi.
“Benim adım On Yedi. Peki sen kimsin?”
“Ben Şakayık Gezegeni'nin bekçisiyim. Neden geldin buraya?” diye sordu bekçi.
“Şimdi sana bunu açıklayacak zamanım yok. Şu tarlanın kapısını hemen aç!” diye bağırdı On Yedi.
“Açamam, sorumlusu benim, girmek yasak!” dedi bekçi.
“Son kez uyarıyorum yoksa senin için iyi olmayacak.”
“A…Aça… Açamam!” diye kekeledi yeniden.
“O halde sen istedin bunu!" diyerek siyah bıyıklarından birini kopardı On Yedi.
“İpsalossss dolaşossss!” diye bağırdı.
Siyah bıyık bir anda kalın, upuzun bir ipe dönüştü. Zavallı bekçinin başından ayaklarına dek tüm vücudunu sardı. Bekçi artık kımıldayamıyordu. On Yedi, hemen eğilip cebindeki anahtarı aldı, kapıdan içeri girdi.
Tarlanın tam ortasına geçip tüm gücüyle nefesini üfledi. O anda şakayıklardan biri köklerinden ayrılıp havada duran bir bulutun içine girdi. Tek bir şakayığa sahip olmak yeterliydi On Yedi için. Bulutu tutup bir çuval gibi sırtına attı ve kanatlanıp uçtu.
Uçtu… Uçtu... İki gün sonra artık Defnegöl Gezegeni'ndeydi. Gezegenin her tarafı defne ağaçları ile kaplıydı. Yine şiddetli bir kanat sesiyle iniverdi bir ağacın yanına. Ağaçların etrafı dikenli ve yüksek tellerle çevriliydi. Kapıdaki bekçi, oturduğu sandalyede uyuyakalmıştı. On Yedi, tam sessizce yanaşıp belindeki anahtarı alacaktı ki, bekçi uyandı. Bunu gören On Yedi hemen bir tekme attı sandalyeye. Yere düşen bekçi ayağa kalkmaya çalıştı ama başaramadı. Yaratık, kocaman kanatlarını adamın suratına suratına salladı. Oluşan rüzgârdan iyice serseme dönen bekçi olduğu yere bayıldı. On Yedi, hemen anahtarı aldı adamın belinden ve tarlanın kapısını açtı. İçeri girer girmez, tüm gücüyle üfledi. Defnelerden biri köklerinden ayrılıp havadaki bulutun içine girdi. On Yedi de bulutu bir çuval gibi sırtına attı. Gökyüzüne doğru hızla kanat çırptı.
Sırada üçüncü ve son gezegen vardı: Manolyan Gezegeni. Burası da kocaman yaprakları ve kocaman beyaz çiçekleri olan manolya ağaçları ile kaplı bir yerdi. Ağaçları bir değil, üç bekçi koruyordu. Üstelik üçü de dokuz on yaşlarında çocuklardı. On Yedi o korkunç sesiyle:
“Hey siz, çabuk çekilin şu kapının önünden!” diye bağırdı.
“Nedenmiş o ?” diye sordu tombul olan.
“Çünkü hemen içeri girmem gerek.”
“Hayır giremezsin.” dedi uzun boylu çocuk.
“Bana sen mi engel olacaksın sevimsiz şey ?”
“Sensin sevimsiz, arkadaşımla böyle konuşamazsın.” dedi sarışın olanı.
“Peki, bunu siz istediniz.” dedi On Yedi. Kanatlarını bir anda öyle hızlı hızlı çırptı ki ortalık toz duman oldu. Gözlerini ovuşturan çocuklar bir anda o korkunç sesle irkildiler.
“Çabuk o anahtarı yere bırakıp yok olun ortadan. Yoksa çok fena şeyler olacak.”
Çocuklar ağlayarak koşa koşa oradan uzaklaştılar.
On Yedi, yerdeki anahtarı alıp içeri girdi. Manolyanın çiçeklerinden birini gökyüzünde asılı duran bulutun içine fırlattı. Sonra da bulutu sırtına attı ve yükselerek hızla oradan uzaklaştı.
Tüm bunlar olurken uzaklarda bir gezegen olan Sekiz Yirmibeş’in halkı merakla On Yedi’yi bekliyordu. En son bir hafta önce görmüşlerdi onu. Bekçi Tulino, gezegenin en uç noktası olan İşçukuru’nda ondan kalan küçük notları bulmuştu. Şöyle yazıyordu notlardan birinde:
“Günlerden yeşilertesi. Sekiz Yirmi Beş Gezegeninden bildiriyorum. Bu sabah yine canlanmadı toprağımız. Tohumlarımız büyümedi. Ağaçlarımız dallanmadı ve tek bir çiçeğimiz açmadı. O kadar uzun zamandır yeşili görmedik ki… Her yer kahverengi. Halkım çok mutsuz bu yüzden. Sanırım artık dedemin daha önce yaptığını yapma zamanı geldi. Üçlü öğüdü yerine getirmeliyim. Şakayık, defne ve manolya ağaçlarından getirmeliyim gezegenime. Dedemin dediğine göre ancak o zaman yeşerecek toprağımız. Dedem, ‘Zorda kalmadıkça hiçbir gezegenin yeşiline dokunma.’ demişti ama bundan daha zor ne olabilir? Sekiz Yirmi Beş’i korumam gerek.’’
İşte Tulino, bu notları bulalı bir hafta olmuştu ama ne gelen vardı ne giden. Kendi kendine söylendi:
“Galiba başaramadı. Artık bu çölleşmiş gezegende yaşamaya mahkûmuz.” Tam o sırada kocaman kanatlarını çırparak indi On Yedi.
Tulino:
“Başardın, başardın!” diye sevinçle ellerini çırptı.
”Evet başardım, haydi hemen bahçenin kapısını aç da boşaltalım şu bulutların içini.”
Tulino hızla koşup kapıyı açtı. On Yedi, bulutu kocaman bir nefesle üfledi bahçeye.
Önce şakayık sonra defne ve en son da manolya… Hepsi tek tek köklerini saldılar toprağa.
Aynı anda parlak bir ışık çıktı yerden. Öyle bir ışıktı ki bir an ikisi de elleriyle gözlerini kapadılar.
Gözlerini yeniden açtıklarında tüm tohumların hızla açılmaya, dalların çiçeklenmeye başladığını gördüler. Bir anda yemyeşil olmuştu tüm gezegen.
Bekçi, o sevinçle çılgınlar gibi dans ederken On Yedi yere çöktü ve iki damla yaş aktı gözlerinden. Huzurluydu… Hem diğer gezegenleri çölleştirmemiş hem de kendi gezegeninin yeniden yeşermesini sağlamıştı.
*Bu etkinlik Betül Çakıroğlu tarafından hazırlanmıştır.
KONU: Doğayı ve dünyamızı korumak için çözümler aramayı anlatıyor.
TEMA: Doğa sevgisi.
ANAHTAR KELİMELER: Doğa, gezegenimiz, çare, şakayık, manolya, defne.
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
Hem kediye hem kuşa hem de insana benzeyen "On Yedi" gittiği gezegenlerden neler topladı? Peki, bahçe bekçilerinden bunları isteseydi sizce verirler miydi?
Tek bir bitkiye ait bir gezegene gitseniz burada hangi bitki olmasını isterdiniz? Neden?
Sizinle konuşan bir yaratık olsa ona ne sormak isterdiniz?
Şakayık, manolya ve defne bu bitkileri tanıyor musunuz?
Buluta bir şey saklayacak olsanız bu ne olurdu?
Hiç toprağa bir tohum ektiniz mi? Ektiyseniz büyümesini gözlemlediniz mi?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Manolya çiçeğinin efsanesini biliyor musunuz? Peki şakayık çiçeği ve defne ağacının mitolojik hikâyelerini biliyor musunuz? Hadi araştıralım.
Bir gezegen hayal edin ve onu bize anlatın.
Çölleşmekte olan Sekiz Yirmi Beş’te insanlar neleri yanlış yapmış olabilir?
Dünyamızı iyileştirmek için bir proje tasarlasanız bu ne olurdu?
Tüm günlere farklı isimler yazın ve bunu arkadaşlarınızla paylaşın.
Öykünün resmine bakarak siz bir hikâye yazsanız bu ne olurdu?
Tebrikler Pınarcığım, çok güzel bir öykü...