ÖZEL GÜNLERİ SEVERİM
- Ayhan Gündüz
- 7 Nis
- 4 dakikada okunur

Havalar da bir türlü ısınmamıştı bu yıl. Var olan giysilerinden kışlık olanları çok azdı.
Kış mevsimi tam geçti derken uzadıkça uzamıştı. Yerini bahara bırakmaya da pek hevesli
görünmüyordu. Her gün hava durumunu izleyen babamın yüzünden soğukların devam
edeceğini anlıyordum. Üzerime yapışan ince elbiselerimi üst üste giymekten bıkmıştım artık.
Aslında bir kalın paltom olsa ne güzel olurdu. Sıcacık tutardı her yanımı. Hani düğmeleri
büyük, altı pelerin gibi olanından. Bir de kırmızı olsa… Baharı görmeden yaza geçeceğimiz
bu yılı pek sevemedim. Hep üşüdüm. Özelikle ayaklarım, onlar yalnızca banyo yaparken
ısındılar. Bizim buralarda kışı seven kimseyi bulamazsınız zaten.
Biz çiçekçilik yaparız. Ailece özel günleri çok severiz. Bu yıl bir hafta öncesinden
hazırlık yapmaya başladık. Çiçeklerin her renkten ve her cinsten olmaları çok önemliydi.
Pazardan aldığımız çiçekleri babamla aracımıza taşıdık. Bazıları ne de ağırmış. Neyse ki
benim babam çok güçlü, hiç zorlanmadan bu işi ve başka zor işleri de yapabiliyordu. İşin
bitmesiyle babamın yüzündeki gülümseme iyice belirginleşti. Cebinden paraları çıkarıp nasırlı elleriyle kabaca saydı. Yüzündeki anlamsız ifadeyle biraz bekledi. Paranın çoğunu elinde hesap kâğıdıyla bekleyen çiçekçiye uzattı. Çiçekçi parayı hızlıca saydı. “Kalanı yazıyorum sonra hallederiz virgül.” dedi.
Eve geldiğimizde annem ve kardeşim bizi bekliyordu. Evdeki heyecan ve mutluluğun
yüzlerine yansımasına bayılıyordum. Kahvaltıya birlikte oturduk. Bardağa doldurulan çayın
çıkardığı sesi ve kokusu huzur veriyordu. Neşeli bir kahvaltıdan sonra işe koyulduk. Araçtan
indirdiğimiz çiçekleri renklerine ve çeşitlerine göre ayırmak benimle kardeşimin işiydi. Üç
yaşındaki kardeşimin sarı, kırmızı, turuncu, pembe renkleri peltek peltek söylemesi babamın
çok hoşuna gidiyordu. “Bu yaşta bütün renkleri biliyor,” diye övünüyordu. Annem de çayını
yudumlarken bu mutlu ana sevecen bakışları ile katılıyordu.
Evimiz çiçek tarlasından daha güzeldi. Bu bizim tarlamızdı. Renklerine göre
ayırdığımız çiçekleri annemle babam birleştiriyor, lastiklerle sabitleyip, dağdan topladığımız
yeşil otlarla süslüyorlardı. Aynı veya farklı renklerin bir arada olduğu demetler, büyüklü,
küçüklü buketler, süslü fiyonklarla sarılanlar gibi onlarca çeşit çiçek grupları oluşturuldu.
İkisini de hayranlıkla izliyor, nasıl yaptıklarını öğrenmeye çalışıyordum. Acaba ben de bu
denli yetenekli olabilir miydim? Denemek gerekirdi. Çalışmalara katıldım. Onların yaptıkları
gibi yapmaya çalışıyor ama tam olarak başaramıyordum. Bunu fark eden babam şöyle yap,
burayı kır, şunu ekle gibi sözlerle beni yönlendiriyordu. Kırdığım veya atık hale getirdiğim
çiçekleri görünce üzülsem de pes etmeden daha da dikkatli çalışmaya devam ettim.
Her gün belirli aralıklarla çalışarak çiçek bahçemizi düzenledik. Artık o özel günün
gelmesini heyecanla bekliyordum. Okuldaki resim etkinliğinde annemi çiçek bahçesinde
çizdim. Evimizin duvarları, çatısı, odaları, yataklarımız, yiyeceklerimiz, tüm beyaz
eşyalarımız çiçektendi. Çantam defterim, giysilerim, hatta hayalimdeki kırmızı paltom bile
çiçeklerle bezeliydi. Öğretmenim de fikir verdi. Biten resmimi panoya özenle astı. “Ayşe
arkadaşınızın çalışması çok güzel olmuş. Günümüzü çok iyi anlatmış, “dedikten sonra
sınıftaki arkadaşlarım beni alkışladılar. “Keşke annem de görseydi,” diye düşünürken bir
şeyler planladım.
Eve gidince anneme okulda olanları anlattım. Onun buruk sevinci ve ilgisizliğine pek
anlam veremedim. Sınıfta yaptığım ve panoya asılan resmimi babama anlatınca, o, “Çok
merak ettim. Ne zaman görebilirim?” diye sordu. “İki gün sonra,” dedim.
Beklenen gün gelmişti. Mayısın ikinci pazarında çok erken kalktık. Ben babamla,
kardeşim ise annemle farklı yerlerde çiçekleri sergileyecektik. Annemi bırakınca babamın
yanına ben oturdum. Serin havayı yüzümde hissediyor, yolun ayaklarımızın altından
kaymasını izliyordum. Bu görüntü kaydıraktan hızla kaymaya benziyordu. Ama bitmiyordu.
“Bitmeyen kaydırak, bitmeyen kaydırak” diye bağırıyordum babamın gülmelerine aldırmadan
oyunuma devam ediyordum.
Motorun durması ile oyunum sona ermişti. Bulunduğumuz yer, dört taraftan arabaların
gelip geçtiği, trafik ışıklarının olduğu yoğun bir kavşaktı. Çiçeklerimizi karton tezgahlara
özenle yerleştirmek babamın çok iyi bildiği işti. Ben de yardım ediyor kendimce renklerin
uyumuna özen gösteriyordum. Yerleştirme işini bitirip beklemeye koyulduk. Güneş sabahın
serinliğini yavaş yavaş ılık hatta sıcak havaya çevirmeye başlamıştı. Beklemekten sıkıldığımı
anlayan babam, “Bugün pazar, insanlar geç kalkarlar. Sabırlı ol birazdan çiçekleri almaya
gelirler,” dedi. Ve babamın dediği gibi de oldu.
Kocaman siyah bir araba hızlıca tezgaha yaklaştı. Sürücü açık pencereden dövmeli
kolunu sarkıtmış telefonla konuşuyordu. Aniden konuşmasını keserek “En büyük buketiniz
hangisi?” dedi. Babam elindeki demetle açık pencereye yöneldi. Adamın buketi alması parayı uzatması ve uzaklaşması an içinde olmuştu. Bu ilk müşteri babamın neşesini arttırmıştı.
Bazıları aracından iniyor, alacaklarını tek tek seçiyordu. “Çiçekleriniz ne kadar güzel”
deyip bize övgüler düzüyordu. Kimi müşteriler de kendi buketlerini oluşturuyorlardı. Biz de
gelen istekleri karşılamak için çaba harcıyorduk. Bazen uzun uğraşlar sonucu hazırladığımız
buketlerin içindeki çiçekleri istiyorlardı. Ona da hayır diyemiyorduk.
Gün epey ilerlemişti. Küçük adımlarla bize doğru yaklaşan çocuğu kimse fark
etmemişti. Üstü başı pek iyi görünmüyordu. Bedenine küçük gelen montun sağ cebinde bir
şeyleri sıkıca tuttuğu belliydi. Çekingendi ve bu çekingenliği çiçekler bile hissetmişti sanki.
Yaklaştıkça adımları iyice yavaşladı, çevresini süzerek etrafa bakındı. Cebindekileri tezgâhın
boş yerine bıraktı. Kırışmış, terden ıslanmış kâğıt ve bozuk paralar tezgâhın küçük boşluğunu bile doldurmadı. Çiçeklerin tamamını göz ucuyla süzdü. Usulca aralarından kırmızı ve beyaz güllerin olduğu bir buketi seçti. Buketteki gülleri yanağına dokunacak şekilde sıkıca kucakladı. Çevresine bakmadan yavaş yavaş gözden kayboldu. Arkasından bakakaldım.
Babam “Birkaç yıldır geliyor, çiçekleri ölen annesine götürüyor, mezarlığa,” dedi.
Üzülmüş ve etkilenmiştim.
Günün geç saatine dek orada kaldık. Annemin çiçeklerin tamamını satıp bize yardıma
gelmesiyle özgürleştim. Kardeşimle oyun oynarken zaman epey geçti. Artık tezgâha kimseler
gelmiyordu. Babam kalan çiçekleri özenle topladı. “Şunları da satsak iyi olurdu, bunları da
kimse almadı,” diyerek annemle dertleşiyordu. Ben de satılmayanlardan kollarımın aldığı
kadarını kucakladım. Yorgunluktan oturan annemin kucağına koydum.
“Anneler günün kutlu olsun, bu çiçeklerin hepsi senin. Seni çok seviyorum,” dedim.
Babam da gülüp annemin yanına çöktü, kardeşim de...
Hepimiz çiçek bahçesindeydik.
Esas armağanımı yarın verecektim. Anneme sarılırlen bir yandan yarın camcı Arif
amcaya resmime nasıl bir çerçeve yaptıracağımı düşünüyordum.
*Bu etkinlik Tuğçe Sarsılmaz Köksel tarafından hazırlanmıştır.
KONU: Karşıdaki kişiyi mutlu ederek mutlu olma.
TEMA: Anneler günü.
ANAHTAR KELİMELER: Anneler günü, çiçek, mutluluk, hediye, paylaşmak.
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
Özel gün nedir? Size göre bir günü özel yapan nedir?
Mutlu olmayı biz mi seçeriz?
Bir başka kişinin, kendimiz için özel olduğunu nasıl hissetmesini sağlarız?
En son kimi mutlu etmek için çaba gösterdin? Bunu nasıl başardın?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Benim düşünceme göre bir günün özel olması için ulusal ya da uluslararası adı
konulmuş bir tarih olması gerekmez. Sizler de bu düşünceme katılıyorsanız henüz
gelmemiş ama yaklaşmakta olan bir tarih belirleyin. Bu tarihte isterseniz
büyüklerinizden yardım alarak o günü özel kılmak için neler yapabilirsiniz planlama
yapın. Belki özenle hazırlanmış bir sofra, belki de kişiye özel yapılan resimlerden
evde kurduğunuz bir sergi olabilir. Bakalım yoğun duygular yaşadığınız ve
yaşattığınız, birbiriniz için özel olduğunuzu hissettirdiğiniz o gün, sizin için unutulmaz
bir gün olarak anılarınızda kalacak mı? Belki size özel bir isim vererek her yıl aynı
gün benzer rutinleri yaparak hayatınızda yeni bir ritüel oluşturabilirsiniz. Kim bilir?
Ayhancığım, güzel bir öykü. Emeklerine sağlık. Gönül