top of page
Ara
Yazarın fotoğrafıMine Ömer

ŞAKACI KARGA VE KAYIP ŞARKI

Güncelleme tarihi: 6 Haz 2023



“Ne kadar kalabalık! Çimlerde oturup kitap okuyacak yer yok! Diyelim ki yer bulduk. Bu gürültü içinde hiç kitap okunur mu?”

“Cem, mızmızlanma. Çok seveceğin sakin bir yere doğru adım adım yaklaşıyoruz.”

Epey yürüdükten sonra Cem somurtarak, “Çimler azaldı, parktan da uzaklaşıyoruz. Nereye gidiyoruz?” dedi.

“Geldik işte, şuraya bak! Orası benim okuma mekânım. Bugün seni de bu görkemle tanıştıracağım. Kitap okurken sırtımızı dayayabileceğimiz, yastık gibi bir kaya var orada. Eğer birileri olmazsa okumak için mükemmel bir yer. Son geldiğimde yaşlı bir amca oltasıyla balık avlıyordu. Şanslıyız, bugün kimse yok.”

Yunus kayalıklara doğru ilerlerken Cem de arkasından onu izliyordu.

“İşte sana sözünü ettiğim yastık şeklindeki kaya bu. Sevdin mi?”

Cem, yanıt vermedi. Etrafı seyrettikten sonra ağabeyinin yanına oturdu.

“Deniz beni tanıyor mu?”

“Niye sordun?”

“Ben denizi her gördüğümde tanırım da ondan!”

Yunus gülümseyerek sırt çantasından çıkardığı kitabı kardeşine uzattı. İki çocuk tam okumaya dalmışlardı ki çok yakınlarından gelen sesle başlarını kaldırdılar. Biraz ötede yaşlı bir kadının telefonla konuştuğunu gördüler. Yeniden kitaplarına döndüler.


Hava kararmaya başlamış, yazılar neredeyse okunamaz hâle gelmişti. Yunus bir süre sonra okumayı bıraktı. Denize konan martıları, flamingoları seyretti. Sonra ayağa kalkarak etrafına bakındı. Hemen arkalarındaki yaşlı kadının elindeki deftere bir şeyler yazdığını gördü.

“Hadi Cem, kitabını kapat artık eve gidelim,” dedi kardeşine.

“Olmaz! Karga’nın şarkıyı sakladığı yeri öğrenmek üzereyim. Bu şarkıyı söyleyen çocukların ülkesinde kıtlık olmazmış. Şakacı Karga, önce şakacıktan bu şarkıyı saklamış. Daha sonra nereye sakladığını unutmuş. Ülkenin çocukları süt bulamaz, ekmek yiyemez olmuşlar. Açlık ve yoksulluk salgın gibi her yeri sarmış. Gençler küçük kardeşleriyle birlikte şarkıyı bulmak için her yeri aramaya başlamışlar. Büyükler yorgunluk denen bir hastalığa tutulmuşlar. Bu yüzden evlere kapanmışlar. Hatta ölümler çoğalmış!”

“Hadi kalk, evde devam edersin.”

“Sihirli bir şarkı bu! Bu şarkıyı bulurlarsa bütün ülke kıtlıktan ve yoksulluktan kurtulacak. Hatta yorgunluk denen ve öldüren o hastalığa da çare olacakmış.”

“İyi de hava karardı.”

“Küçüğün işini görebilecek şey bende var!” dedi biri o sıra.

Sesin geldiği yana baktılar. Yaşlı kadın metal bir fener uzatıyordu.

“Masalı bitirmeden gitmek istemediğine göre belki bu işine yarar.” Yüzünde tatlı bir gülümseme vardı.

Cem, heyecanla elindeki kitapla birlikte yerinden fırladı. Bir anda yaşlı kadının yanında buldu kendini. Uzattığı feneri aldı.

“Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.”

Hemen kayanın üzerine çöktü. Okumaya başladı.

Yunus, “Hoppala, böyle kitap okunur mu hiç?” diye söylendi. Yaşlı kadına kızgınlıkla baktı.

Kadın, yüzündeki aynı tatlı gülümsemeyle, “İki sayfa sonra bitecek. Azıcık sabret,” dedi kadın.

“İki sayfa sonra biteceğini nereden biliyorsunuz?”

Yaşlı kadın, “Bilmem, öylesine söyledim,”dedi.

“Annemle, babam kesin işten eve dönmüşlerdir. Bizi bulamayınca meraklanacaklar. Hadi Cem, diğer sayfaları evde okursun.”

Cem, Yunus’un söylediklerine aldırmadı.

Kitabın son sayfasını çevirirken,“Yaşasın!” diye haykırdı.

“Cem, hadi ama…”

“Şşşştt… Son satırları okuyor. Sabırlı ol,” dedi yaşlı kadın.

“Yaşasın! Yaşasın! Sihirli şarkıyı buldular. Ülke; kıtlıktan, yorgunluktan, ölümden kurtuldu. Meğer Şakacı Karga sihirli şarkıyı nereye saklamış biliyor musun?” diye bağırdı Cem.

Yunus kaşlarını çatarak kardeşine baktı.

“Nereden bileyim. Dur dur, bir bulutun üstüne mi saklamış yoksa?”

“Buluta olur mu hiç? Bulut yağmur olarak yağdığında sihirli şarkı da toprağa karışır, kaybolurdu. Bilemedin. Sihirli şarkıyı bu elimdeki fenerin tıpa tıp aynısına saklamış!”

Yaşlı kadın kahkahalarla gülüyordu. Cem ise elindekine büyülenmiş gibi bakarak,

“Yoksa bu, o fener mi?” diye sordu.

Ağabeyi, “Yok daha neler… Hadi eve geç kaldık. Bizi merak edecekler,”dedi.

Yunus sırtına çantasını takarak tepeden inmeye başladı. Cem ise kadının gözlerinin içine bakarak elindekini istemeye istemeye uzattı.

“Sende kalsın,” dedi yaşlı kadın.

Çocuk sevinçle zıpladı. “Yaşasın, artık benim de sihirli bir fenerim var. Sihirli bir şarkım da olur mu acaba?”

Yaşlı kadının gözleri buğulanmıştı.

“Kim bilir belki bir gün, en güzel sihirli şarkıyı sen yazarsın. Şimdi ağabeyin fazla uzaklaşmadan koş.”

Cem teşekkür ederek, neşe içinde ağabeyine yetişti. Yunus’un kızgınlığı geçmişti bile.


O gece Cem çok mutluydu. Anne ve babasına masalı, feneri ve yaşlı kadını anlatıp durdu.

Kardeşi yattıktan sonra Yunus, masalı okumaya karar verdi. Sessizce Cem’in odasına gitti. Masada duran kitabı alarak geri döndü.

Odasına girip yatağına uzandı. Cem’i zıp zıp zıplatan masalı çok merak ediyordu. Kim demiş ağabeyler masal okumaz diye? Kitabı bir solukta okuyup bitirdi.

“Gerçekten de heyecanlıymış!” diyerek elindekini komodinin üstüne bıraktı. Esneyerek odanın ışığını kapatıyordu ki gözü kitabın arka kapağına ilişti. O an gözleri irileşti kocaman oldu. Gördüğüne inanamadı.

Arka kapakta yazarın fotoğrafı vardı.

Sahilde gördükleri yaşlı kadın, muzipçe gülümsüyordu.


72 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

DURGUN MAVİ

Comments


bottom of page