“Kaancığım biz seni pazar akşamı almaya geleceğiz. Lütfen ödevlerini yapmayı ihmal etme,” dedi annesi. Yaşar Bey, “Özlem, aklın burada kalmasın. Biz torunumla bir sürü plan yaptık. Ödevlerini de halleder benim oğlum, her şeye zaman kalır,” derken kızına göz kırptı.
Yaşar Bey ve Leyla Hanım, emekli olduktan sonra Urla’ya taşınmışlardı. O hafta sonu kızı ve damadı iş için şehir dışında olacağından, Kaan onlarda kalacaktı. Kapı önündeki vedalaşmadan sonra Özlem yanlarından ayrıldı. İçeri girdiklerinde Leyla Hanım, “Aman da aman! Kimler gelmiş?” diyerek torununa sıkıca sarıldı. Dedesi torununa sevgi dolu gözlerle bakarken, “Hanım, sıkma oğlumu. Daha iki gün birlikteyiz. Bol bol sarılırsın. Şimdi hazırlanalım da yemeğe gidelim,” dedi.
Yaşar Bey, Urla’nın tarihi merkezindeki restoranları çok seviyordu. O gün Kaan’ı daha önce hiç gitmedikleri bir yere götürdü. Yemek boyunca sohbet ettiler, güldüler. Dedesi ve anneannesi torunlarının bu neşeli halini gördükleri için çok mutluydular. Restorandan ayrıldıktan sonra dondurma almak için yol boyunca yürüdüler. Yolun sağında ve solunda tarihi yapılar vardı.
Kaan, birden kulağına hoş gelen bir müzik sesi duydu ve takip etmeye başladı. Tanıdığı bir filmin müziğine benzeyen bu melodi, onu kahverengi tuğlalarla kaplı, iki katlı görkemli bir evin önüne getirdi. Binanın tamamını görmesi için başını gökyüzüne doğru kaldırması gerekti. Yapının çatısı sanki bulutlar arasında kaybolmuştu. O sırada kapının yanında büyük harflerle ‘UMA’ yazılmış tabelayı gördü. Ne anlama geldiğini soran gözlerle Yaşar Bey’e baktı. Dedesi, ben de bilmiyorum demek istercesine başını iki yana salladı. Binanın kapısı açıktı. Leyla Hanım, “Hadi, istiyorsan içeri girelim, bakalım neler oluyor?” dedi.
Kaan, içeri girdiklerinde dikkatlice etrafa bakarken müzik sesinin geldiği yönü bulmaya çalıştı. O sırada UMA’nın açılımını bilgi panosundan okuyan Leyla Hanım, torununa binanın bir müzik okulu olduğunu söyledi. Kaan’ın heyecanı iyice arttı.
Üçü birden merakla çevrelerine bakarken gülen gözlerle bir kadının yanlarına doğru geldiğini gördüler. “Merhaba, ben UMA’ nın müdürü Melis. Müzik seslerinin nereden geldiğini merak ettiniz galiba. Bahçede küçük bir konser var. İsterseniz dinleyebilirsiniz,” dedi.
“Teşekkür ederiz,” diyen Leyla Hanım arkasını döndüğünde Yaşar Bey ve Kaan’ın çoktan bahçeye çıktıklarını gördü. Yüksek duvarlar ve çeşit çeşit bitkilerle çevrili bahçenin tam ortasında yan flüt çalan şık giyimli bir kadın ve keman çalan papyonlu bir erkek vardı. Yerdeki minderlere oturmuş çocuklar, hayranlık dolu bakışlarla müzisyenleri dinliyordu. Çalan şarkılar çocuk filmlerinin müzikleriydi. Kaan çoğunu biliyordu. Ortamın güzelliği ona kendisini bir masalın içindeymiş gibi hissettirdi. Hemen boş bulduğu bir mindere kendini bıraktı. Anneannesi ve dedesi de torunlarının yanına oturdular. Üçünün de yüzlerinde mutlu bir ifade vardı.
Kaan tam dedesine bir şey sormak için başını çevirdiği anda minik bir kuşun gelip omzuna konduğunu gördü. Göz göze geldiler. O anda kuş göz kırptı ve “Merhaba!” dedi. Kaan’ın gözleri şaşkınlıkla açıldı. Kuş, “Neden şaşırıyorsun ki?” diyerek onun diğer omzuna uçtu. Kaan hayretler içindeydi. “Ama ama! Sen nasıl konuşuyorsun böyle?” derken kekeledi. “Cik cik! Hiç mi konuşan bir kuş görmedin? Benim adım Bıcır. Çok konuştuğum için arkadaşlarım bana bu ismi taktı. Senin adın ne?” diyerek kanat çırptı minik kuş ve öteki omza geçti.
Kaan’ın dili tutuldu. Kendisinin bile zar zor duyabileceği bir şekilde adını fısıldadı.
“Ciiik! Evimizi beğendin mi Kaan? Ne kadar güzel değil mi?”
“Ççok ggüzel!”
“Bak benim yuvam bu ağacın üzerinde. Ciik!”
O sırada bahçede bir homurtu duyuldu. “Arrrhımmm…”
Kaan irkilerek, “O da neydi?” dedi.
“Bizim uykucu UMA’mız.”
“UMA kim?” derken Kaan etrafına baktı.
“Cik cik, Görmüyor musun? İşte bu ev.”
“Nasıl yani? Bu ev de mi konuşuyor? Bu nasıl olabilir?”
“Cik cik! Evet, niye bu kadar şaşırıyorsun hiç anlamıyorum. Biz hepimiz kendi aramızda konuşuruz. UMA çok uykucudur. Çocuk sesi, müzik sesi, bizim konuşmalarımız onu hiç rahatsız etmez. Ama nedense şimdi uyandı. Herhalde karnı acıktı. Hahaha!” dedi Bıcır.
Kaan duyduklarına inanmakta güçlük çekti.
“Bıcııırrr! Kiminle konuşuyorsun sen? Kim bu kıvırcık saçlı çocuk?”
Kaan kafasını hayretler içinde yukarı kaldırınca UMA ile göz göze geldi. Kocaman bina kendisine bakıyordu. Çocuk şaşkınlıkla gözlerini iki üç defa kapatıp açtı.
UMA, “Bıcır bizi tanıştırmayacak mısın?” dedi.
“Cik cik! İsmi Kaan. Ben sana bakmaya geldiğimde bahçedeydi. Diğer çocuklarla konseri dinliyordu.”
UMA, “Hoş geldin Kaan. Seni tanıdığıma çok memnun oldum,” derken çatısı selam verir gibi öne geriye gidip geldi. Kaan zorlukla ve biraz da kekeleyerek “Hoş buldum,” diyebildi.
UMA, “Bıcır, hikâyemizi anlattın mı?” diye sordu.
“Yoo! Cik cik! Her şeyi ben mi anlatacağım,” dedi Bıcır, sanki konuşmayı hiç sevmezmiş gibi bir tavırla. Kuşun tepkisi hem evin hem de Kaan’ın gülmesine neden oldu.
UMA, Kaan’a doğru eğilir gibi yaparak, “Dinlemek ister misin?” dedi. Kaan büyük bir ciddiyetle “Evet,” diyerek başını salladı. UMA da başladı hikâyesini anlatmaya.
“Çoook eskiden, 19. Yüzyılda Efendi Kosta adında zengin bir üzüm tüccarı varmış. Ailesi için Rum ustalarına bu güzel evi yaptırmış. İşte ben de böylece doğdum. O zamanlar sokak üzerinde yürüyen herkes önümde durur ve ‘ne kadar güzel ev’ derdi. Ben de çok mutlu olurdum. Kendimle gurur duyardım. Bir süre sonra Kosta Ailesi beni terk etmek zorunda kaldı. Çok üzüldüm ama benim yapabileceğim bir şey yoktu. Daha sonra kısa bir süreliğine Urla Belediyesi olma görevini verdiler bana. O zamanlar çok hareketli günler geçirdim. Her gün bir sürü değişik insan gelirdi. Bir zaman sonra kızlar için yurt oldum. Bir sürü evsiz kız çocuğu kalıyordu odalarımda. Onları yuvasızlıktan kurtardığım için çok mutluydum. Cıvıl cıvıl konuşmalar, gülüşmeler, duvarlarımdan sesleri eksik olmazdı. Bir sürü anı biriktirdik birlikte. Büyüyüp gittiklerinde bile ara ara gelip duvarlarımı severlerdi. Benimle konuşurlardı. Ta ki 1992 yılına kadar. O sene beni herkes terk etti. Kimse burada oturmak, anılarını benimle paylaşmak istemedi. Ne zaman önümden biri geçse bana baksa bir ümit ışığı doğardı içime. Acaba buraya yerleşirler mi diye düşünürdüm. Ama öyle olmadı. 2000 yılına dek kimse gelmedi.
Yavaş yavaş yaşlandım. Çok mutsuzdum. Her yerim dökülmeye, eskimeye, çürümeye başladı. Hiç arkadaşım da kalmadı. Yalnızca Bıcır vardı. Onunla arada uzun uzun dertleşirdik ve o bana hep moral vermeye çalışırdı.
Bir gün Sedef ve İnci Abla beni görmeye geldiler. Sedef Abla mimar, İnci Abla ise müzisyendir. Onların bir hayali vardı ve ben de onların hayalinin bir parçasıydım. Tabi bunu sonradan öğrenecektim. Bir sürü insan benim daha iyi görünmem için çalışmaya başladı. Mühendisler, mimarlar, ustalar geldi. Büyük bir titizlikle canımı acıtmadan beni iyileştirmeye çalıştılar. Sedef ve İnci Abla’nın heyecanlı halleri moralimi günden güne düzeltti. Yavaş yavaş sağlıklı günlerime döndüm. Bahçemiz güzelleşti. Bıcır’ın arkadaşları sık sık gelip gitmeye başladı.
Bir gün Sedef Abla bana güzel haberi verdi. ‘“Artık sen Urla’nın müzik akademisi olacaksın. Kısaca sana ‘UMA’ diyeceğiz. Her gün içinde bir sürü çocuk ve müzik sesleri olacak. Müzisyenler konserler verecek,”’ dedi. O anda neler hissettiğimi anlatamam. Dünyanın en mutlu evi oldum. Hem müzik seven bir sürü çocuğa okul olacak hem de yalnız kalmayacaktım.”
Yaşadıklarını anlatırken UMA’nın gözleri dolmuştu. Kaan duyduklarından çok etkilendi. “Senin adına çok mutlu oldum. Ben de bundan sonra her Urla’ya gelişimde sana uğrayacağım,” dedi, yeni arkadaşına yanında olduğunu belirtmek istercesine. O sırada UMA hatırladığı hüzünlü anılar bulutundan çıkmış gülümseyerek Kaan’a bakıyordu.
“Kaan, Kaan! Uyan yavrum, konser bitti,” diyen sesle yavaş yavaş gözlerini açtı. Karşısında anneannesi ve dedesi vardı. Etraflarında Bıcır olmadığı gibi UMA’nın da sesi çıkmıyordu.
Kaan, “Hepsi rüyaymış,” derken Yaşar Bey ve Leyla Hanım onun yüzündeki hayal kırıklığını görmüşlerdi. “Rüya mı gördün? İyi misin?” dedi dedesi endişeli bir yüzle torununa bakarak.
“Gerçek olamayacak kadar güzel bir rüya gördüm. Bıcır isimli bir kuş ve bu ev benimle konuştular,” dedi Kaan bir çırpıda. Anneannesi, “Ah canım! Burasını çok mu beğendin sen? İstediğinde yine geliriz,” derken bir yandan da torununun ayağa kalkmasına yardım etti. Tam o sırada yanlarına Melis Hanım geldi. “Binamızı dolaşıp, hikâyesini dinlemek ister misiniz?” demesiyle Kaan heyecanla ‘“Evet!” diye bağırdı.
Melis Hanım, yapıyı gezerlerken binanın tüm hikâyesini bir masal anlatır gibi anlattı. Her şey aynı UMA’nın ona anlattığı gibiydi. Aklında sorular dönüp duruyordu. “Rüyalar gerçek olabilir miydi? Gerçekten UMA ve Bıcır onunla konuşmuşlar mıydı? Peki şimdi Bıcır neredeydi?”
Bütün odaları dolaştıktan sonra yapıyla vedalaşma zamanı geldi. Anneannesi ve dedesi, Melis Hanım’a teşekkür ederken Kaan tek başına bahçeye çıktı ve son bir defa eve baktı.
“Hoşça kal UMA. Bıcır’a benden selam söyle. En kısa zamanda arkadaşlarımla birlikte seni görmeye geleceğiz. Bundan sonra seni hiç yalnız bırakmayacağız,” dedi.
O günden sonra her odasından ayrı bir melodi duyulan UMA’nın adı, Kaan için ‘Şarkılar Fısıldayan Ev’ olarak kaldı.
Kaynakça:
● Milioris, N. E. 2002,1922 Öncesinde Urla (T. Caymaz, Çev.), Urla Belediyesi Yayınları, İzmir.
● Tunçağ, A.S., 2003, Bir Varmış Urla, Stil Matbaacılık, İzmir.
*Bu etkinlik Burcu Şengün Erturgut tarafından hazırlanmıştır.
TEMA: Müzik okulu
KONU: Kaan’ın, dedesi ve anneannesi ile birlikte gittikleri Urla Müzik Akademisi’nin hikayesi anlatılıyor.
ANAHTAR KELİMELER: Tarihi ev, müzik okulu, Urla
KIPIR KIPIR DÜŞÜNCELER:
Hangi evlere ‘tarihi ev’ diyoruz?
Tarihi binaları neden korumalıyız?
Çocuklar sizler bir müzik aleti olsaydınız, hangisi olurdunuz? Neden?
KIPIRDATAN ETKİNLİKLER:
Resim Etkinliği: Çocuklar, hikayemizin kahramanları olan Kaan’ın, Bıcır’ın ve UMA’nın resmini yapmaya ne dersiniz? Kaan sizce uzun boylu bir çocuk mu, sarı saçlı mı, mavi gözlü mü? Bıcır ne renk? UMA sizin hayalinizde nasıl acaba? Sihirli kalemleriniz sizi bekliyor. Hayal edin ve çizin.
Gezi Etkinliği: Çocuklar, ailenizle birlikte bir haftasonu Urla’ya gidip tarihi sokaklarında gezmeye ne dersiniz? Belki UMA’nın önünde bir fotoğraf çekilirsiniz ve kipirticocuk@gmail.com’ a yollayarak bizimle paylaşırsınız. Şimdiden size iyi eğlenceler diliyoruz.
Araştırma Etkinliği: Sevgili çocuklar müzik aletlerini tanımak ister misiniz? Grup olarak merak ettiğiniz müzik aletinin özelliklerini araştırıp, arkadaşlarınıza sunabilirsiniz.
Çok severek okudum.O bahçede olmalk flüt ve piyano dinlemek istedim.Üstelik bilgilendim. Kutlarım
Çocuklar için harika bir hikaye...KUTLUYORUM, EMEĞİNİZE SAĞLIK
Sevgili Burcu, Şarkılar Fısıldayan Ev'i çok sevdim, çocuklar da sevecek. Hele müzik sevdalıları... Hele hayalciler... Emeğinize sağlık.